Garipçe Köyü- Balondur!

 Ben sevmedim burayı ama yolunuz düşerse daha sağlıklı olduğunu düşündüğüm köy yumurtalarından ve meyve sebzelerden alabilirsiniz.

Tirnata Beach- Kilyos

Sanırım dört yıl önceydi bir arkadaşımla Kilyos'a denize girmeye gitmiş ve eve dönememiştik beş saatte. O zaman bu zamandır sevmem Kilyos'u üstümde tuz tanecikleri ile klimasız arabada 4 saat geçirmiştim. Bu hafta sonu uzun yıllardan sonra tekrar gittim. Çok güzelleşmiş ve güzelleşmekle kalmamış yan yana bir sürü beach açılmış. Solar biraz geçince Tirnata Beach'i göreceksiniz. Sevimli bir kafeteryası var kayalıkların üstünde. 30 TL brunch, brunch dışında balık türevleri de var. Fiyatları çok ucuz sayılmaz. Ve aslolan yamaçların aşağısında geniş bir sahili var denize girebileceğiniz. Tabi Karadeniz nihayetinde dikkatli olmak lazım ama yine de güneye gidemeyenlere öneririm var ama sadece hafta içi için.

Rumeli Feneri - Roke Balık

Efendim koc'a ile geçen pazar gittik Rumeli Feneri'ne. Öncesinde biraz Kilyos, az biraz Garipçe köyü yaptık. Milletin pek sevdiği Garipçe köyünü biz hiç sevmedik. Küçük bir koy var bir de kale. Kaleye çıkın manzara güzel dediler hay bin kunduz pislikten manzarayı göremiyorsunuz. Biz de bastık Fener'e geçtik. Korunaktaki restoranları es geçtik aslında balık ekmek yemek istiyorduk. En sonuna kadar gidip bulduk Roke'yi. Dik merdivenlerden çıkınca işte karşınızda tüm hırçınlığı ile Karadeniz. Denize karşı yedik salatamızı ve balığımızı. Balık ekmek bulamadık ama olsun yine de keyif aldık doğrusu. Mekan tüm salaşlığına ve sıradanlığına rağmen pahalı ve kart felan geçmiyor. Bir çipura, büyük bir salata, iki kola ve midye tavaya 43 TL verdik. Sadece balık yemeye gitmeye ya da bu mekanda vakit geçirmeye değmez ama yolunuz buraya düşerse denizin üstünde Karadeniz'i yaşayabilirsiniz.
Not: Koç Üniversitesi'ni Fener'e doğru geçtikten sonra İstanbul'u göreceksiniz. Maslak ve köprü ve vs...Golden Gate'den San Francisco'yu görmek gibi muhteşemdi.

Zenka- Cihangir

Bu sene Mix Mondial etkinlikleri çerçevesinde 2 davete katıldım Zenka'da ve oldukça eğlendiğimi belirtmeliyim. Sıraselviler'den aşağı inerken Alman Hastanesi'ni geçtikten sonra sağınızda Garanti Bankası var işte oradan başınızı ağaç çizittirmesin diye biraz eğip merdivenlerden aşağı iniyorsunuz. Zenka bu avlunun sağında ve solunda konuşlanıyor. Baharda gündüzleri laptopunuzu alıp saatlerce takılabileceğiniz huzur dolu bir ortam. Mekanın müdavimleri arasında Cihangir'in entellektüelleri var bol bol dizi oyuncusu göreceksiniz ve hiç umursamadan kitabınızı okumaya devam edebileceksiniz. Zenka'nın kendi taş fırını var ve burada güzel pideler ve pizzalar yapıyorlar. Fiyatların lezzetine göre pahalı olduğunu düşünüyorum ama maliyeti uzun ve keyifli saatlere bölünce maliyet/saat makul çıkacaktır. Akşamları ise daha canlı mekan; etrafta oturanlar olduğu için müziğin sesi açılmıyor ama bir kadeh şarap ya da iyi bir kokteylle iyi müzik dinleyerek uzuuun sohbetler yapabilirsiniz.
Not: Sokağın karşısınd otopark var.

Zamane Kahvesi

Kendisi bir PELİT alt markasıdır. Ancak baba değil kızları Oya Hanım tarafından yönetilir. Kurulurken "keyifli sohbetler için en iyi mekan olma" misyonu ile yola çıkılmış özellikle Bağdat Caddesi'nde sevimli bir bahçe içindeki şubesi ile amaca ulaşmıştır. Nişantaşı şubesi bana yer itibariyle ziyadesi ile trafik içi ve amacından uzak gelmişti itiraf etmeliyim Cadde şubesi çok keyifli hafta sonlarına ve hatta üst katında doğum günlerine ev sahipliği yapabilir. Üstelik kalabalık grup ya da çocuklarınız ile gidip tabu, trival pursuit, scrable gibi oyunları oynayarak keyfinize keyif de katabilirsiniz. 

Yahudi Anıtı - Berlin

Şehrin tam göbeğinde soğuk taşlardan, soğuk taş rengi; griye çalan genişçe bir alana kurulmuş...Anıtın altında minik bir müze var giriş ücretsiz. İnce uzun bir koridoru geçiyorsun panolarda katlimanın tarihçesi var. Sonra öldürülen Yahudilerin özellikle çocukların yazdıkları mektuplar var. Çok sarsılıyorsunuz...
Keşke adım adım resmini çekseydim; hatırladığım kadarıyla anlatacağım.

Berlin- Coolest City of Europe

  
Berlin'de yıkılan duvarın geçtiği alanlar böyle farklı renk taşlar ile işaretlenmiş...
Berlin seyahati cikletten çıktı sayılır; tüm koşullar oluşmuştu ve ben aslında hiç bir şekilde ölmeden önce görmem gereken şehirlerden birisi olmamasına rağmen kabul ettim aslında bir İspanya’yı tercih ederdim. Konaklama sorun olmadı arkadaşımız orada yaşıyor ve uçak bileti mil puanlardan geldi sadece alan vergisi ödedik. Vize de biraz daha uzun olaydı tadından yenmezdi yani ama olmadı n’apalım!
Berlin’e akşam üstü indik. Otobüsle merkeze geldik saat 20:00 gibi elimizde bavullarla geniş ve bomboş kaldırımlarda yürüyerek eve vardık. Hızlıca üst baş değiştirip yine yürüyerek Tiergarten’e bir şeyler atıştırmaya gittik. Hava güzel, caddeler geniş, bir iki bisikletli dışında trafik yok, insan yok sanki içi çekilmiş şehrin derken tam da October Fest kıvamında uzuuuun uzuuun masalarda oturup bira ile pizza götüren bir kalabalığa karıştık.
Bu pislikten su içtik!

Almanya Vizesi Şaha Kalktı!

Birileri beni dürter mi ben mi salağım milletçe mi balık hafızalı olduk Almanya'ya vize kalkmamış mıydı? Hani manşet manşet haberlere taşınmıştı 10 Şubat 2011 de...Efendim ben kalkan vizeyi size anlatayım. Almanya ya vize kalkmış bildiğiniz yani tam bir yıl önce 22 maddelik evrak listesi kalkmış...Yerine ulan acaba "iltica mı ediyom da haberim mi yok?" dediğiniz yeni bir liste gelmiş ki tam 33 madde. Hem valla hem billa karı koca master tezim kadar evrak topladık. Ve heriflere helal olsun tek tek tüm evrakları hem de iki defa incelediler. İncelediler ve beş günlük seyahatimize tamı tamına 5 günlük vize verdiler...Ama büyük bir de incelik göstermişler zarif insanlar 5 güne multi giriş vermişler...Bir ara sırf keyfine girip girip çıksak her gün bu işi yapsak diye düşünmedik değil...
Tegel'e indik hemencik sıramız geldi pek tabi çok da turist gelen bir şehir değil burası...Sapsarı bir amca ısrarla her gelene dönüş biletini ve kredi kartını sordu. Bunu buraya yazıyorum çünkü enteresandır bir çok yerde kredi kartı geçmiyor yani nakti paranız yoksa aç kalırsınız söylemesi...

SAVOY PASTANESİ- Gofret Faprikası

Cihangir’de keyifli bir toplantı sonrası semtin müdavimlerinden olan arkadaşımız “sizi günaha sokayım mı?" dedi karşıdan karşıya geçerken. “Eyvallah” dedik. Girdik ana cadde üstünde eski bir yapıya, içi de dışı gibi köhne. Adı bana tanıdık gelmedi ne yalan söyleyeyim ama sıkı İstanbullular bilirlermiş burayı “SAVOY PASTANESİ”. Tek kişilik kurabiyeleri, ıslak kekleri, brownieleri es geçtik biz. Gri alüminyum folyolara sarılmış ev yapımı gofretlere doğru yalanarak ilerledik. 1.5 TL tanesi; ambalajında hiçbir albeni yok… Ve fakat, deeply, truely and madly love….Bir ısırık ile beraber gofret katları arasından çikolata fışkırıveriyor…Resmini de çekmek isterdim ama vücuda kal geldiği için bir ağaç köşesinde hızlıca tükettik kendisini. Ayrıca en kısa zamanda hala aklımda olan ıslak keklerini de deneyeceğim.

Macaron- Yok böyle bir şey

İşte en basit tanımıyla bizim klasik bezelerin badem unu ile yapılmış ama lezzet konusunda yüze falan katlayan renkli, minik pahalı cookieler. Detayları zaten internette mevcut buradan nasıl yapacağınıza bakabilirsiniz. Binlerce sitede hep aynı tarif verilmiş olsa da tüketmiş ve hastası olmuş birisi olarak tavsiyem kıyın be paracıklarınıza kardeşim sizin bu lezzeti tutturmanız çok çok zor… Bu kadar da iddialıyım neden mi?
Ben Laduree’den vazgeçmeyenlerdenim. İsterseniz züppelik diyin ama en iyisi o dediler, hatta dünyada en iyilerden dediler ben de avuç içi kadar şeyin tanesine 3.5 TL verip alıyorum valla….. Zaten emin olun diğer markalarda ne çeşit bulabiliyorsunuz ne de aynı lezzeti