Amerika - İstanbul'dan çıkış

23 Nisan TK 01 seferi için üç çift biletlerimizi 20 Ekim tarihinde aldık. Gidiş dönüş kişi başı 700$.
Uçak sabah 11:00’da. Havaalanında koşturmayı, milletin önüne geçmeyi sevmeyen bir grup olarak iki buçuk saat öncesinden tüm ekip ile başarıyla buluştuk. Amerika uçuşlarına ayrı kontuar açılıyor “all international flights” sırasında boşuna sıra bekleyen bir yarımız bizden de önce gelmiş. Kontuar kalabalık ama bir gariplik var, kalabalığı güvenlik görevlileri oluşturuyor. Sıraya girince gerçeği anlıyoruz ki Amerika çilesi daha buradan başlamış durumda. Her bir çiftin yanında bir güvenlik görevlisi başlıyor ilk önce bavullar ile ilgili sorular sormaya…
“Bavul kimin? İçinde size ait olmayan eşya var mı? Elektronik ne götürüyorsunuz?”vs…vs..
Sıra bize geliyor.
“Nerede kalacağız? Niye gidiyoruz? Daha önce gittik mi? Otel rezervasyonumuz var mı?
Çok ciddiyim JFK’de bile daha az soru sordular!

Park Avenue - Kanyon

Hava güzel diye Kanyon’da açık havada oturmak istedik. E hava bir bize güzel değil tabi, ahali öğle yemeği için Kanyon’daydı bugün. Arandık tarandık diğer mekanlara göre daha boş olan PARK AVENUE’da karar kıldık.
Mönüden mekanın mutfağı konusunda bir fikre varamadık. Her şeyden var “dünya mutfağı” dedi birimiz ama fazla iddialı burası için. Noodle’dan, yoğurtlu kebaba, pideden pizzaya…Ancak kendi yorumlarını katmışlar.
Kaşarlı pide “margarita” kıvamı geldi; üstelik kuru ve hafif yanık. Noodle makarnaya benziyordu. Yoğurtlu kebap ise kafada canlanan İskender havasında değildi. Kebap köfte üstü yoğurt ve bol domates sosu ile servis ediliyor. Soğuk gelmesine rağmen en iyi seçimi yoğurtlu kebap yiyenler yapmışlar. Et oldukça lezzetliydi; bizden deneyen olmadı ama New York usulü hamburgeri başarılı olabilir.

Meyra - Cihangir

Meyra; Sıraselviler'den sahile inerken Alman Hastanesi geçtikten sonra 100-150 metre ilerde soldaki Akarsu caddesinde. Tam ufak bir sokağın köşesinde ve karşısında Kahvedan var.
Meyra'ya akşam yemeği sonrası bir şeyler içmeye gittik. Taksim'den yürümeyi tercih ettik. Çok uzak değil üstelik yokuş aşağı olduğu için de yorucu hiç değil. Sokaklar başta turistler olmak üzere insanlar ile doluydu; hava da güzeldi o yüzden büyük de keyif aldık.

Aşk vs. Sevgi

Bence aşk platonik olursa aşktır. Çünkü "o" kokmaz, "o" uzamaz, "o" kısalmaz. "O" insan üstü bir varlıktır. Hataları yoktur olamaz, hırsları, eksikleri, öfkesi yoktur. "O" hep senin hayalindeki gibidir değilse zaten adı aşk olmaz. Seninle senin gibi düşünecektir hayallerinde, sana senin istediğin gibi davranacaktır. Senin hayallerinde sen yön verirsin henüz seninle olmamış onun kişiliğine. Ama aynı ana babadan doğma kardeşler bile elmayla armut gibi farklıyken nasıl aynı olabilir ki iki insan.
Tanımadığın bilmediğin birini; belki de bildiğin ve tanıdığın birini elde etmek için harcanan çabadır aşk. Tüm bunlar olup bittiğinde ve o kişi senin olduğunda aşk biter. Yerine eğer şanslıysanız sevgi gelir. Sevgi gerçekten emek isteyendir. Zamanla o insanüstü kişinin de android olmadığını senin benim gibi insan olduğunu hataları olduğunu, daha çok hata yapacağını, hayalindeki gibi olmadığını görür insan. O zaman aşkın alçak basıncından oluşan o pembe bulutlar her gün biraz daha silinir. Ve tüm çıplaklığıyla karşınızdadır. Gün gibi ortadadır.

İkoncan Cafe - Yıldız

Öğlenleri çay içmeye gittiğimiz küçücük dükkanın bugün ismini farkettim. İkoncan Cafe adını okuyunca büyük bir tezat ile karşılaştım. Bu isim mekanın tamamen aksi.. Mekan hiç de kokoş ya da otantik ya da büyük ve hatta arzu hissi uyandıracak bir yer değil. Epi topu on metrekarelik bir büfe.
Hesabı öderken insertleri gözüme takıldı. Mönüden bazı yemek adlarını ve içeriklerini paylaşmak istiyorum. Bu işletmenin sahibini de yaratıcılığından dolayı kutluyorum...

Melisa ( Beyaz Peynir, Kekik, Zeytin, Domates) sanırım Melisa Mızraklı'ya ithaf edilmiş.
Etel -Etel'e dikkat (Kavurma, Kaşar, Dil, Tavuk, Domates, Kekik, Pul Biber) Hem kaşarlı hem dilli hem de acılı bu bileşen sanırım Ethel Barel'e ithaf...

İndigo Çocuklar

Şimdiki çocuklar bir harika ve bugünün çocuklarının hepsi indigo.

Vaka 1: Dilay 3,5 yaşında
 "Anne ben bu Acun'a (Ilıcalı) çok aşığım  keşke sen onunla evlenseydin. Neden Acun ile evlenmedin?"
Anne şaşkınlıktan aptalca bir cevap verir sanki Acun da ona aşık olmuş da evlenenmemişler.
"E baban ne olacaktı o zaman?"
 "E o da abimiz olurdu!"
Not: Bu hikaye babaya anlatılmadı!

Çiya - Antakya Tatlıları

Aslında ben mekana şahsen gitmedim. Çiya'nın Kadıköy'de üç tane şubesi var. Ancak Koca'dan, Fener maçına giderken methini duyduğum kerebiç tatlısından istemiştim. E benimki tatlıyı ve para harcamayı pek sevdiği için epey bir çeşitle geldi eve.
Kilosu 70 TL olan ceviz tatlısını bitmesin diye yemeye kıyamıyorsunuz. Tarçın kokusu ve tadı adamı öldürüyor. O kadar şahane... Fazlası sivilce yapıyor benden söylemesi.
Hiç duymadığım ama yemek şansına eriştiğim "kireç kabağı tatlısı" da çok başarılı. Normal kabak tatlısından daha sert ve kuru. Turunç tatlısına benziyor. Biraz aşırı şekerli geldi bana içim bayıldı ama çok değişik bir tat.
Kerebiç tatlısını sadece fıstıklı yapıyorlarmış. İçine fıstık giren bir şey ne kadar kötü olabilir ki? İstanbul'da yediğim en iyi kerebiç tatlısıydı. Geçen sene Antakya'dan getirttiğimin yanında yine de zayıf kalıyor.
En kısa zamanda Çiya'nın ana yemeklerini de tatmaya Kadıköy'e gitmek farz oldu.

Cinnabon

Endenozya'dan özel gelen tarçın çubuklarıyla yapılan "roll" adını verdikleri donutlarının methini gazetede okumuştum. Aynı gün okuduğum bir kitapta da adı geçince gidip yemek şart olmuştu. Şu anda üç şubesi var. İlk olarak dört yıl kadar önce Maltepe Carrefour'da açılıp kapatılan mağaza şimdiki franchiser'ın yani Schlotzky's grubunun değilmiş. Schlotzky's isim hakkını geçen yıl almış. 2010 yılı içinde 5 yeni nokta daha açmayı düşünüyorlar. Aşırı hızlı büyüme taraftarı değiller. Geçen yıl bir çok franchising başvurusuna red cevabı verilmiş.

Pasaport uzatmak için...

Hepimiz Ünzile olalım; hiç birimiz çitin ötesine geçmeyelim…

Üç resim (beyaz fon)
Nüfus cüzdanı aslı ve fotokopisi
Uzatma harç parası yatırıldığına dair banka dekontu
Başvuru formu(emniyette de mevcut)
Bol vakit
Mümkünse bir arkadaş uzun sürecek muhabbet edebilirsiniz
Sabırrrrrr
Sıkı bir eziyete hazır olun!

Hobimle Mutluyum Lezzet Okulu

Yemek yapmak bir zorunluluk olmasa ve mutfağım da bir kibrit kutusundan daha büyük olsa bence dünyadaki en zevkli işi. Aslında benim en büyük hayalim de işin kursuna gidip nihayetinde kendi pastanemi açmak. Bu hayalden çok bağımsız bir şekilde bu hafta içi şirketçe Kalamış'daki "Hobimle Mutluyum Lezzet Okuluna" gittik. İlk bir saat Kayra sponsorluğunda şarap ve tadımı hakkında bilgi aldık ve sonra süper karizmatik şefimiz Eyüp Kemal Sevinç kumandasında yemek pişirip yemeklerimizi de şarap eşliğinde oracıkta tükettik.

Darüşşafaka Gymnasium Sports Center

Üç yıl üstüste üye olduğum ve daha fazla kaldıramayacağım spor merkezi.
Evime yakın olduğu için tercih etmiştim. Ben üye olduğumda henüz civarda rekabeti arttıracak alternatifleri açılmamıştı. Açılanlar da bir şekilde yoluma ters kaldığı ve iş çıkışı trafikte acı çekmemi gerektirdiği için tercih etmemiştim. Bir de eski üyeyim diye fiyat avantajı yaratıyordu; ucuz olması sebebiyle de devam edemezsem yanan paracıklarıma daha az üzülecektim.
Ancak Darüşşafaka Gymnasium Sports Center aslında ayrıca bir stress merkezi. Eğer burada karşılacağınız stresi berteraf edebilirseniz stresten kaynaklanan bir hastalığa yakalanma ihtimaliniz azalıyor. Üstelik hele bir de spor yapma şansına nail olabilirseniz umursamayıp tüm aksaklıklarını sizden sağlıklısı olmuyor.

Vagabondos - Yeniköy

Yeniköy Shell'i İstinye'ye doğru geçince sağdaki ikinci ya da üçüncü binanın giriş katı. Sahibi bir bayan. Öğrendiğimiz kadarıyla oğlu 3 yıl Floransa'da okumuş. İsminin tercümesine "avare" dediler ne kadar doğru bilemiyorum.

Fatma Abla ve hayata dair

Fatma Abla; 40lı yaşların başında.
Evli.
Bir kızı; bir de oğlu var.
Karadenizli.
Tipik bir Anadolu kadını. Sofrada artık kalınca atmaya kıyamamış da hepsini yemiş olduğu için kilolu. Boyu da kısa; bu yüzden bembeyaz tombul bir kadın işte...
Son beş yıldır bana temizliğe yardıma geliyor arada. O cüsse ile nasıl yapıyor bilmiyorum ama eli acayip hızlı; bir de çok temiz pak bir kadın.
Tek kusuru çocuklarını okutmak konusunda ısrarcı davranamamış.
Bana her geldiğinde beraber kahvaltı yapıyoruz ve en az bir saat görüşemediğimiz zamanın özetini geçiyoruz. Bazen lafa öyle bir dalıyoruz ki eve 15 dakika mesafedeki spor dersine geç kalıyorum çünkü Fatma Ablanın hayatı çok renkli, her defasında yeni bir hikayesi var anlatacak haliyle ben de ağzım açık dinliyorum kendisini.

GBK - Kanyon

"SIRADAN ŞEYLER SIRADIŞI OLDUĞUNDA GURME OLUR" sloganıyla yola çıkan "Gourmet Burger Kitchen" Kanyon'dan sonra Nişantaşın'da ikini şubesini açmış.
Türkiye'ye ilk geldiğinde gazetede kendi hamburgerini kendin yap diye okumuş ve heveslenmiştim. Bir kaç kez gitme fırsatım da oldu. Gerçi hiçbirisinde kendi hamburgerimi yapmadım ama yediklerim fena değildi.
GBK'da hamburger iki boyut; ben canı yürekten büyük boy yenmesini öneriyorum küçüğü kesmiyor çünkü.
Ayrıca mönüye kanıp tavuklu ve sebzeli alternatiflerine girişmeyin hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Nihayetinde hamburger bu, ne kadar gurme olurlarsa olsunlar hamburger etsiz bir şeye benzemiyor.
Önerim 17 TL civarında olan -avakado bacon dana burger- yemeniz. Birkaç başarısız tercihimiz sonucunda biz doğru yolu bulduk.

Yeniköy - Tribeca

Yeşillikler içindeki arka bahçesinde keyifle bir öğlen yemeği yedik. Bahçe çok çok büyük değil ancak ahşap dekorasyonu ve beyaz rengin egemen olduğu oturma gruplarıyla son derece zarif bir ortam. Sahipleri belli ki müşterinin keyifli vakit geçirmesine özen gösteriyor; masalar geniş aralıklı yani sağınızda solunuzdaki gruplar ile karışma ihtimaliniz yok.

Kahvedan - Cihangir

Cihangir şu aralar İstanbul'da "aydın" kesimin ve özellikle gazetecilerin tercih ettiği bir semt. Bir çok yazar ve gazeteci burada oturuyor oturamayanlar ise civara konuşlanıp evinin Cihangir'de olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebiliyor. Öyle popüler işte!
Civarın kafeleri de bu ünden nemalanmış durumdalar. İrili ufaklı bir çok kafe mevcut. Semttin dar sokaklarında haftasonu özellikle bir elinde sigara bir elinde içki olan bir çok "entel" tipe rastlayabilirsiniz.
Bunlar ya iş çıkışı uğrak yeri olarak belliyor buraları ya da sevimli ve ufak kafelerde biraz daha az keşmekeşin içinde laflıyor.

Pişmanlığa Dair - Her şerde vardır bir hayır

Pişman olmadan öğrenmek mümkün mü? Pişman olmadan yaşamak... Kim iddia edebilir ki hayatta pişmanlığı tatmamış olsun... Kim diyebilir ki pişmanlıktan gün gelip en damarından acıyı yaşamamış olsun...
Pişman olmak kimi zaman vicdanın varlığını ortaya çıkarıyor kimi zaman kişinin gerçek kişiliğini; kimi zaman tüketiyor bazen kişinin kendisini bazen karşısındakini. Kesinlikle sevilmiyor ama eminim ki yine de inkar edilemeyecek bir güç veriyor insana; öğretiyor...
Bazen zor gelebilir yüzleşmek. Hani vardır da aslında itiraf edemiyorsunuzdur hele bir kere o kelime ağızdan dökülürse hayat değişiverecekmiş gibi gelir...

Hatay Sofrası - Fatih

Mekan iki katlı. Haftasonu rezervasyon şart. Aslında dekorasyon itibariyle bir esnaf lokantasını çağırıştırıyor. İçerde keskin bir et kokusu var. Biz üst kata konuşlandık. Çok kalabalıktı ve içerisi maximum sayıda müşteri alması için tıkışık nizamdaydı. Hatay mutfağı denilince bol ekşi ve baharat akla geliyor bir de zahter salatası. Mönü gerçekten salatasından tatlısına Hatay mutfağı. Ancak biraz modernize edilmiş unsurlar da var. Örneğin tıpkı Tike veya Köşebaşı'nda olduğu gibi önden bardak altı lahmacun, peynirli mini pide ve içli kötfe geliyor. İçli köfte yanlız haşlama yapılmış. Ben pek beğenmedim cevizden kaçılmış. Yemeğe gelince biz mekana gelmeden tam 7 saat önce sipariş ettiğimiz ve o zamandan beri pişmekle meşgul tuzda kuzu yedik.