Giritli idilica- Su Ada "berbat"

Sevgili Ahmet'in doom gününü kutladık geçen gün. Ramazan sebebiyle herkes aynı anda yemeğe hucüm ettiğinden otopark bulmak zor oldu. Güzel güzel bindik tekneye geldik GS bayrağı sallanan adaya. Üst katta sağ tarafta İdilica. Arkadaşlarımız daha önce de gitmiş pek beğenmişlerdi. Mekana lafım yok hava yumuşacıktı, nem rahatsız etmedi temmuz ortasında garsonlar da güler yüzlüydü; gerçi mekanda 8-10 masa ancak vardı ama olsun servisten yana sıkıntı yaşamadık. Sorun şu ki ne mezeleri meze ne salataları salata e zaten ben denizden babam çıksa yerim geriye ne kaldı?!?! Tamı tamına adam başı sınırsız içecek ve yemeğe 115 TL verdik. Dedik ya doom günü kutladık helali hoş olsun  ama valla buranın sahibi amcaya yediklerimizin  maliyeti taş çatlasa 20 TLdir...Ben bu İstanbulları hiç anlamıyorum ya da İstanbul'un bu kokona tayfasını ya lezzet kalitesi sıfır bir yer nasıl bu kadar isim yapabilir ben mesela avuç içi kadar mavi pilav yemeye bu kadar para verdim ve kendimi okkalısından keriz hissediyorum. Ve yine diyorum ki SET BALIK üstüne her hangi yeni bir balıkçı gezmek görmek tatmak denersem katmerli keriz olayım!!!
http://gezmecegormece.blogspot.com/2010/02/set-balk.html

Kuşkonmaz

Şu digitürk'de ki yemek programlarını tüm gün izleyebilirim; hem öğreniyor hem eğleniyor en önemlisi karnımı izleyerek doyuruyorum. Kuşkonmazı da zırt pırt bu kanallarda görüp epeydir alıp evde denemek istiyordum. Tesadüfen girdiğim bir macro'da buldum ve hemen atladım. (10 TL demeti). Reyon şefi ton ton amca güzelce anlattı; dolapta kökleri su alacak şekilde bir kapta bir hafta kadar tazeliğini korurmuş. Eve gelir gelmez aynını yaptım. Ertesi gün biraz netten aradım. İçim çorbasını yapıp mundar etmeye el vermedi zira koc'a buna ağzını sürmezdi. Ben de Polonya usulü yumurtalı yaptım. Mor kısımlarını güzelce kazıyıp uclarındaki sert kısımları keserek atıp kalanları tuzlu suda bir güzel haşlıyıp sonra soğuk suda bekletiyorsunuz.  En son aşamada sahanda yumurta kırıp üstüne kuşkonmazları yerleştiriyorsunuz. Açıkçası sahanda yumurtaya bayılırım işin içinde bol tuzlu ve karabiberli yumurta ile taze ekmek olunca kuşkonmazın tatsız tadı da beni pek rahatsız etmedi.
Bu kuşkonmazın diğer yarısını da ertesi günü Amerikan usulü pişirdim. Sadece seytin yağı sürüp tuzladığım somon balıklarını fırına atarken mor kısımları kazınmış ve fakat kesinlikle haşlanmamış kuşkonmazları yerleştirdim. Sonuç: mükemmeldi. Amerikalı obez dünya vatandaşlarını tebrik eder başarılar dilerim.
Kuşkonmaz için ideal mevsim haziranmış ve bu meret pek faydalıymış. İnanmazsanız araştırın!

Kaşıbeyaz - Bosphorus

Yeniköy'e yeni açılan Kaşıbeyaz'ın epeydir önünden geçip geçip niyetleniyordum ki evlilik yıldönümümüzü bu sene orada kutlamaya karar verdik. Bembeyaz mermerler ile bezenmiş girişten geçerek 3 kat üstteki muhteşem terasa çıktık. Anadolu kavağına kadar boğaz tam karşınızda duruyor. Tüm dekorasyon bembeyaz ve kesinlikle burayı Ataköy'deki mekan ile karıştırmayın Yeniköy' e şube demek doğru olmaz. Yeniköy'ün asaleti her santimetresinde hissediliyor ve özellikle fiyatlarda...Önden masanızı peynir, salata, bardak altı lahmacun gibi doyurucular ile bezemiyorlar siz yiyeceğinizi sipariş veriyorsunuz. Ana yemekler 25-35 TL arasında değişiyor. Servis biraz ağır ama ortam durumu kurtarıyor. Bir de bizi 35'lik rakı isteyince 70'lik ten ayırıp sürahi ile getirmeleri çok rahatsız etti. Buraya özgü olduğunu söylediler.35'lik rakıya 80 TL verdik bize pahalı geldi... Yine de Yeniköy ve civarının iyi bir et restoranına ihtiyacı vardı yıllardır kanımca o yüzden memnun olduğumuzu söylemem lazım. Tavsiye edilir!

Garipçe Köyü- Balondur!

 Ben sevmedim burayı ama yolunuz düşerse daha sağlıklı olduğunu düşündüğüm köy yumurtalarından ve meyve sebzelerden alabilirsiniz.

Tirnata Beach- Kilyos

Sanırım dört yıl önceydi bir arkadaşımla Kilyos'a denize girmeye gitmiş ve eve dönememiştik beş saatte. O zaman bu zamandır sevmem Kilyos'u üstümde tuz tanecikleri ile klimasız arabada 4 saat geçirmiştim. Bu hafta sonu uzun yıllardan sonra tekrar gittim. Çok güzelleşmiş ve güzelleşmekle kalmamış yan yana bir sürü beach açılmış. Solar biraz geçince Tirnata Beach'i göreceksiniz. Sevimli bir kafeteryası var kayalıkların üstünde. 30 TL brunch, brunch dışında balık türevleri de var. Fiyatları çok ucuz sayılmaz. Ve aslolan yamaçların aşağısında geniş bir sahili var denize girebileceğiniz. Tabi Karadeniz nihayetinde dikkatli olmak lazım ama yine de güneye gidemeyenlere öneririm var ama sadece hafta içi için.

Rumeli Feneri - Roke Balık

Efendim koc'a ile geçen pazar gittik Rumeli Feneri'ne. Öncesinde biraz Kilyos, az biraz Garipçe köyü yaptık. Milletin pek sevdiği Garipçe köyünü biz hiç sevmedik. Küçük bir koy var bir de kale. Kaleye çıkın manzara güzel dediler hay bin kunduz pislikten manzarayı göremiyorsunuz. Biz de bastık Fener'e geçtik. Korunaktaki restoranları es geçtik aslında balık ekmek yemek istiyorduk. En sonuna kadar gidip bulduk Roke'yi. Dik merdivenlerden çıkınca işte karşınızda tüm hırçınlığı ile Karadeniz. Denize karşı yedik salatamızı ve balığımızı. Balık ekmek bulamadık ama olsun yine de keyif aldık doğrusu. Mekan tüm salaşlığına ve sıradanlığına rağmen pahalı ve kart felan geçmiyor. Bir çipura, büyük bir salata, iki kola ve midye tavaya 43 TL verdik. Sadece balık yemeye gitmeye ya da bu mekanda vakit geçirmeye değmez ama yolunuz buraya düşerse denizin üstünde Karadeniz'i yaşayabilirsiniz.
Not: Koç Üniversitesi'ni Fener'e doğru geçtikten sonra İstanbul'u göreceksiniz. Maslak ve köprü ve vs...Golden Gate'den San Francisco'yu görmek gibi muhteşemdi.

Zenka- Cihangir

Bu sene Mix Mondial etkinlikleri çerçevesinde 2 davete katıldım Zenka'da ve oldukça eğlendiğimi belirtmeliyim. Sıraselviler'den aşağı inerken Alman Hastanesi'ni geçtikten sonra sağınızda Garanti Bankası var işte oradan başınızı ağaç çizittirmesin diye biraz eğip merdivenlerden aşağı iniyorsunuz. Zenka bu avlunun sağında ve solunda konuşlanıyor. Baharda gündüzleri laptopunuzu alıp saatlerce takılabileceğiniz huzur dolu bir ortam. Mekanın müdavimleri arasında Cihangir'in entellektüelleri var bol bol dizi oyuncusu göreceksiniz ve hiç umursamadan kitabınızı okumaya devam edebileceksiniz. Zenka'nın kendi taş fırını var ve burada güzel pideler ve pizzalar yapıyorlar. Fiyatların lezzetine göre pahalı olduğunu düşünüyorum ama maliyeti uzun ve keyifli saatlere bölünce maliyet/saat makul çıkacaktır. Akşamları ise daha canlı mekan; etrafta oturanlar olduğu için müziğin sesi açılmıyor ama bir kadeh şarap ya da iyi bir kokteylle iyi müzik dinleyerek uzuuun sohbetler yapabilirsiniz.
Not: Sokağın karşısınd otopark var.

Zamane Kahvesi

Kendisi bir PELİT alt markasıdır. Ancak baba değil kızları Oya Hanım tarafından yönetilir. Kurulurken "keyifli sohbetler için en iyi mekan olma" misyonu ile yola çıkılmış özellikle Bağdat Caddesi'nde sevimli bir bahçe içindeki şubesi ile amaca ulaşmıştır. Nişantaşı şubesi bana yer itibariyle ziyadesi ile trafik içi ve amacından uzak gelmişti itiraf etmeliyim Cadde şubesi çok keyifli hafta sonlarına ve hatta üst katında doğum günlerine ev sahipliği yapabilir. Üstelik kalabalık grup ya da çocuklarınız ile gidip tabu, trival pursuit, scrable gibi oyunları oynayarak keyfinize keyif de katabilirsiniz. 

Yahudi Anıtı - Berlin

Şehrin tam göbeğinde soğuk taşlardan, soğuk taş rengi; griye çalan genişçe bir alana kurulmuş...Anıtın altında minik bir müze var giriş ücretsiz. İnce uzun bir koridoru geçiyorsun panolarda katlimanın tarihçesi var. Sonra öldürülen Yahudilerin özellikle çocukların yazdıkları mektuplar var. Çok sarsılıyorsunuz...
Keşke adım adım resmini çekseydim; hatırladığım kadarıyla anlatacağım.

Berlin- Coolest City of Europe

  
Berlin'de yıkılan duvarın geçtiği alanlar böyle farklı renk taşlar ile işaretlenmiş...
Berlin seyahati cikletten çıktı sayılır; tüm koşullar oluşmuştu ve ben aslında hiç bir şekilde ölmeden önce görmem gereken şehirlerden birisi olmamasına rağmen kabul ettim aslında bir İspanya’yı tercih ederdim. Konaklama sorun olmadı arkadaşımız orada yaşıyor ve uçak bileti mil puanlardan geldi sadece alan vergisi ödedik. Vize de biraz daha uzun olaydı tadından yenmezdi yani ama olmadı n’apalım!
Berlin’e akşam üstü indik. Otobüsle merkeze geldik saat 20:00 gibi elimizde bavullarla geniş ve bomboş kaldırımlarda yürüyerek eve vardık. Hızlıca üst baş değiştirip yine yürüyerek Tiergarten’e bir şeyler atıştırmaya gittik. Hava güzel, caddeler geniş, bir iki bisikletli dışında trafik yok, insan yok sanki içi çekilmiş şehrin derken tam da October Fest kıvamında uzuuuun uzuuun masalarda oturup bira ile pizza götüren bir kalabalığa karıştık.
Bu pislikten su içtik!

Almanya Vizesi Şaha Kalktı!

Birileri beni dürter mi ben mi salağım milletçe mi balık hafızalı olduk Almanya'ya vize kalkmamış mıydı? Hani manşet manşet haberlere taşınmıştı 10 Şubat 2011 de...Efendim ben kalkan vizeyi size anlatayım. Almanya ya vize kalkmış bildiğiniz yani tam bir yıl önce 22 maddelik evrak listesi kalkmış...Yerine ulan acaba "iltica mı ediyom da haberim mi yok?" dediğiniz yeni bir liste gelmiş ki tam 33 madde. Hem valla hem billa karı koca master tezim kadar evrak topladık. Ve heriflere helal olsun tek tek tüm evrakları hem de iki defa incelediler. İncelediler ve beş günlük seyahatimize tamı tamına 5 günlük vize verdiler...Ama büyük bir de incelik göstermişler zarif insanlar 5 güne multi giriş vermişler...Bir ara sırf keyfine girip girip çıksak her gün bu işi yapsak diye düşünmedik değil...
Tegel'e indik hemencik sıramız geldi pek tabi çok da turist gelen bir şehir değil burası...Sapsarı bir amca ısrarla her gelene dönüş biletini ve kredi kartını sordu. Bunu buraya yazıyorum çünkü enteresandır bir çok yerde kredi kartı geçmiyor yani nakti paranız yoksa aç kalırsınız söylemesi...

SAVOY PASTANESİ- Gofret Faprikası

Cihangir’de keyifli bir toplantı sonrası semtin müdavimlerinden olan arkadaşımız “sizi günaha sokayım mı?" dedi karşıdan karşıya geçerken. “Eyvallah” dedik. Girdik ana cadde üstünde eski bir yapıya, içi de dışı gibi köhne. Adı bana tanıdık gelmedi ne yalan söyleyeyim ama sıkı İstanbullular bilirlermiş burayı “SAVOY PASTANESİ”. Tek kişilik kurabiyeleri, ıslak kekleri, brownieleri es geçtik biz. Gri alüminyum folyolara sarılmış ev yapımı gofretlere doğru yalanarak ilerledik. 1.5 TL tanesi; ambalajında hiçbir albeni yok… Ve fakat, deeply, truely and madly love….Bir ısırık ile beraber gofret katları arasından çikolata fışkırıveriyor…Resmini de çekmek isterdim ama vücuda kal geldiği için bir ağaç köşesinde hızlıca tükettik kendisini. Ayrıca en kısa zamanda hala aklımda olan ıslak keklerini de deneyeceğim.

Macaron- Yok böyle bir şey

İşte en basit tanımıyla bizim klasik bezelerin badem unu ile yapılmış ama lezzet konusunda yüze falan katlayan renkli, minik pahalı cookieler. Detayları zaten internette mevcut buradan nasıl yapacağınıza bakabilirsiniz. Binlerce sitede hep aynı tarif verilmiş olsa da tüketmiş ve hastası olmuş birisi olarak tavsiyem kıyın be paracıklarınıza kardeşim sizin bu lezzeti tutturmanız çok çok zor… Bu kadar da iddialıyım neden mi?
Ben Laduree’den vazgeçmeyenlerdenim. İsterseniz züppelik diyin ama en iyisi o dediler, hatta dünyada en iyilerden dediler ben de avuç içi kadar şeyin tanesine 3.5 TL verip alıyorum valla….. Zaten emin olun diğer markalarda ne çeşit bulabiliyorsunuz ne de aynı lezzeti






Büyümek güzel şey :)

Buradan arada koc'a yı yazdım. Resmen kafa buldum kendisiyle ama geçenlerde arkadaşlarıma bir iki anımı anlatırken aslında oha yani ben de fena değilim aslında şapşallık konusunda...
İnsan kötü bir günü kendisi mi yaratır yoksa aurası mı çağırır bilmiyorum ama büyüyünce aptallıklarına artık anne ve babanın kızmaması ve hep beraber gülebilmeniz ne kadar güzel inanamazsınız. Benim ailemle hatırladığım en güzel anılarımdan birisidir bu..
İstanbul'a yeni geldiğim günler. Anne ve babam İstanbul'a geldiler. Onlarla önce kalktık caddeye gittik. Friday's de güzel bir şeyler yiyip sıkısından alışveriş yaptık. O zamanlar evli değilim işim var ama 3 kuruş 5 lira felan kazanıyorum. O yüzden alışverişi annemlere çakmak fena halde değerli. Gerçi istemem yan cebime koy bu yaşımda bile hala çok keyifli ama neyse :)
Beşiktaş'ın maçına bıraktık babamı İnönü stadına.  Akşam saat 21:00 da yani 2 saat sonra Nişantaşı'nda bir Çin restoranında rezervasyonumuz var. Sanki Ankara'dayız anasını satayım annemle üstümüzü değiştirip bir çay içeriz diye eve Sarıyer'e dönmeye karar verdik. Ve o gün cehennem gibi bir trafik var çünkü yağmur yağıyor. Yolda fena tuvaletimiz geldi ve trafik gram ilerlemiyor bu arada ilk devre bitti ve ikinci yarı başlamak üzere ama biz hala Metrocity'nin önündeyiz. Zar zor bir benzinlikçide ihtiyacımızı giderip geri dönmeye ve restorana gitmeye karar verdik. Biz içeri girdikten beş dakika sonra babam geldi. Yedik içtik tam hesap ödeyeceğiz ki babamın kredi kartının kayıp olduğunu farkettik. Bir panik havası ben dedim gidip arabaya bakayım belki poşetlerin içine faturalarla beraber atmışızdır o arada da babam bankayı arıyor. O zaman bugünkü City's avm otopark. Gittim arabanın bagajını açtım. Poşetleri indirip tek tek baktım yok yok. Kapattım bagaj kapağını hay bin kunduz kapatmaz olaydım çünkü anahtarı içerde bırakmışım. Telaş içinde ön kapıları yokluyorum ama akıllı bendeniz sadece bagajı açmışım. Böylelikle gitti bizim anahtar. Bir yandan restorana dönerken bir yandan da bizimkilere acı haberi veriyorum. Kafam dalgın. Nişantaşı'nın karanlık bir sokağına girmemle bir pandik yemem de bir oldu. Çocuk ya bildiğiniz çocuk elledi beni ben ona bağırıyorum o bana sanırım Nişantaşı'nı bu yüzden sevemedim. Saat 21:00 da Nişantaşı'nda bir çocuğun tacizine uğramak aslında tersi olması gerekli sanki bilemiyorum ama reklamda dedikleri gibi burası İstanbul. 
Sinirden kıpkırmızı restorana girdim. Panikleyen ailem neyse ki ben de orada yokken yan masadakilerin şarap şişesine çarpmışlar. Garson yer temizliyor, annem birilerinden özür diliyor, babam banka ile konuşuyor ben pandik yedim daha ne kadar fena olabilir derken bir de arabanın anahtarı arabada kitli kaldı....Aradık servisi düşünün kaç yıl önce arka farı kırıp bagajı açmak için bugünün parasıyla 1500 tl istedi amcalar. Biz de aradık Ankara'yı kardeşimi, arabanın yedek anahtarını bir otobüs firmasına yükleyip göndermesini istedik. İşi çözdük ya arabamızı bırakıp eve gitmek için bindik bir taksiye. Sinirden sürekli gülüyoruz; artık negatif enerjimizden midir ne küt dedi taksi durdu. Çalışmıyor meğer tüpü bitmiş iyi mi? Artık bize hiç bir şey koymaz tek istediğimiz eve dönmek. Bir güzel çayımızı demledik kendimizle dalga geçip eğlenerek kapattık bugünü... Herkes o kadar saçmalamıştı ki kimse birbirine bir şey demedi ben ceza almadım, mevzular uzamadı, kimse kimseye bok atmadı.
İşte o gün ben büyüdüğümü anladım...

Hardal- Asmalı Mescit

Bundan bir ay kadar önce Etiler Günaydın'da neredeyse ağzımıza et koymadığımız halde kelle başı 100 TL ödeyince kebap vs. yemek için tek doğru adresin Umut Ocakbaşı olduğuna karar vermiştik. Bu yüzden geçen cuma önce Umut'a oradan da biraz daha keyiflenmeye Asmalı Mescit'e gitmeye karar verdik. Yerli yabancı kalabalıkları yara yara girdik sokağa. Hava da gündüzden biraz güzel olunca İstanbullu atmış kendini sokaklara. Her yer aşırı kalabalık olunca biz gözümüze Hardal'ı kestirdik. Zenci gırtlağına sahip hoşça bir kadın gerçekten iyi söylüyordu mekanın vitrininde... Biraz içerde takıldık sonra dışardaki masalar boşalınca dışarıya kaydık. Biraz lafladık birer bira daha içtik. Fazla uzun kalmak değildi niyetimiz ama garson abilerin içkilerimizi yeterince sıklıkla değiştirmediğimizden duydukları rahatsızlığı açık açık dillendirmesinden sonra keyfimiz de erken kaçtı ödedik hesabı kalktık. Paramla dayak yemeyi sevmediğim için muhtemelen bir daha gitmem ben ama merak edenler için Miller 10 tl, yaş ortalaması 15, kızın sesi iyi...

Hafız Mustafa Şekerleme - Günaha Davet!

Eminönü'nde Doğu Bank turu sonrası acıkınca Bambi'ye girdik çıkışta vapura gitmek için sağa Mısır Çarşısı'na doğru yürürken bir vitrin gözümüzü aldı. İddia ediyorum bu vitrini görüp de kayıtsız kalacak insan evladı yok resmen günaha davet ediyor ve bir anda kendinizi içerde buluyorsunuz. Rengarenk şekerlemeler ve tatlıların her birine kaşık sallamak için yanıp tutuşurken mide dolu olduğu için kireç kabağı ve ceviz tatlısı istedik biz ama öyle olmadı tabi ayıbı üçe hatta dörde katlayıp üstlerine kafam kadar taze kaymak da eklettik tam oldu yani anlayacağınız. Kireç kabağı muh-te-şem di; ceviz tatlısı da iyiydi ama Çiya bu konuda biraz daha iyi bence. Çok yorulduk o gün ama değdi doğrusu yolunuz düşerse zaten dayanamayacak ve yiyeceksiniz yolunuz düşmezse de düşürün be kardeşim harbi çok başarılılar...

Aquarium - Forum AVM

Ankara'dan yeğen geldi haftasonu yaş 14! Onunla çocukça bir gün geçirdik biz geçen cumartesi. Önce Miniatürk, üstüne Pierre Loti ve sonra Aquairum.
Forum AVM içinde... Sömestr tatili sebebiyle hem avm hem de aquarium hınca hıç dolu...
Aquarium'a giriş tam 25 TL öğrenci 19 TL. Miktara göre beklentim de arttı girişte...
Karanlık ip gibi koridorlarda duvara monte edilmiş dev akvaryumlarda balıklar vardı galiba. Galiba diyorum çünkü insan yığınından kelleden başka bir şey görmek nafile...Oysa bir bariyer koysalarda millet balıkları öpecek kadar yaklaşmasa da herkes görse değil mi?

Ramsey'in müdavimi olduk - MECBURİYETTEN

Aslında amborgolu markalarımızdandır kendi. Bir eşeklik edip de "ön yargılı" olmayalım dedik. Geçen sene indirimden bir ceket aldık. Allah'ı var iyiydi ceket, İtalyan kesim şık bir şey. Pek sevdi koc'a her pantolonla da güzel güzel kullandı iki üç ay. İlk kurutemizleme sonrası vatkalardan saldı ceket kendini aldık götürdük aldığımız İstinye Park mağazasına kayıt mayıt aldılar götürdüler incelemeye bir ay sonra üretim hatası ama para iadesi yapamayız dediler; zorla bir ürün daha seçeceksiniz dediler. Geldik gittik zorla üç ay sonra yeni sezondan bir takım elbise aldık üzerine de cekete verdiğimiz para kadar ekleyerek. İyi hoştu bu takım da. İkinci giyimden sonra aynı ilk ceket gibi salmaya başladı bu takımın ceketi de. Aldık götürdük bir ay sonra aradılar dediler ki üretim hatası. Şaşırmadık!!!  Biz de tüketici kanununu belleyip gittik yine aynı mağazaya. Aynı ceket var, kalite, kesim düğmelere kadar aynı takım hem de aynı rengi bulduk alıp gideceğiz. Dediler hoooop yok öyle üstüne farkını vereceksiniz. Tabi şikayetçi olduk ürün aynı ürün senin hatan benden neden para istiyorsun diye. Dediler ki ürün aynı ama barkodu başka... Dediler ki zorla yeni bir şey alın ya da üstüne para verip bu takımın aynısını alın götürün. Koc'a sakin ben duramadım daldım mağaza müdürüne sonuç nafile müşteri ilişkilerinin telefonunu aldık kel kel çıktık mağazadan. Aslında tüketici kanununda eğer tüketici ayıplı ürün yerine başka ürün beğenemezse para iadesi verilmesi yazar amma şirket prosedürü gereği vermiyorlarmış. Anlayacağınız müdavimi olduk RAMSEY'in ama mecburiyetten. İki defa ürün aldık ikisi de ayıplı çıktı performans %100...
E hal böyle olunca ben de paylaşayım istedim herkesle ne de olsa pozitif bir feedback ortalama yedi kişiye gidiyorken, negatif bir feedback ortalama yirmibir kişiye gidiyor.
Artık istemeye istemeye bir daha alışveriş yapmam hiç bir mağazadan napayım ben de dar kafalı ön yargılı kadının biriyim ve öyle kalmaya niyetliyim!!!!

MODA TARİHİNE BAKIŞ: 1940-1950 (Solo Caz- Swing Çağı)

İkinci Dünya Savaşı bu döneme damgasını vurmuştur. Savaşın etkisi ile 30’ların dişi dönemi sona erdi. Kıyafetlerde yas havası başladı. İnsanlar zorunluluktan giyiniyordu. Askeri kıyafetler, kaba kumaşlar, yas renkleri hayata girdi.

Ekonomik sıkıntılar sebebiyle YAP-GİY-ONAR dönemi başladı. Battaniye’den ceket, ayakkabı boyasından rimel yapıldığı dönemler. Fabrika’da çalışan kadınların hayatına eşarplar girdi, artık saçlarını gizliyorlardı. Kaynak sıkıntısının etkisi ile viscos ve rayon kumaşlar ortaya çıkıyor.

Savaş sonrası bunalan insanlar tekrar şıklaşma ihtiyacı hissettiler. Güzel olmaya özlemi Dior hemen farketti ve zeki pazarlama taktikleri ile döneme damgasını vurdu. Kadınlar yeniden dişileşti. Haute Couture (kişiye özel elbise tasarımı) alt kültürlere sirayet etti.

Dönemin moda ikonları; Katharine Hepburn, Rita Hayworth, Veronica Lake

Paris’in dönemi kapandı önemli tasarımcılar Avrupa’dan Amerika’ya yerleşti. Amerika’lı tasarımcılar döneme damgasını vurdu. Claire McCardel, Charles James.







MODA TARİHİNE BAKIŞ: 1930-1940 (Holywood Çağı)

• Ekonomik krizin etkisi ile elbise kolları uzadı, kısa saçlar yeniden uzadı.

• 1930 yılında Amerika’da hazır giyim başladı.

• 1931 yılında naylon icad oldu ve kadınlar naylon çorap ile tanıştı.

• 1933’de fermuarlar giyimle buluştu.

MODA TARİHİNE BAKIŞ: 1920-1930 (Caz Çağı)

Moda bu dönemde de bir çok akım ve siyasi olaydan etkilenmiştir. Kadınların sosyal hayatta özgürleşmesi bu dönemde moda üzerinden büyük bir etki yaratmıştır. 1929 daki büyük depresyona kadar süren bu dönemde kadınlar daha rahat flört etmeye ve sigara içmeye başladı, etekler kısaldı, caz müzik etkisi ile parti yılları başladı.

Androjen akım devam ediyordu kadınların hayatına pantolon bu dönemde girdi. Kısa saçlar, dekoltesiz kıyafetler ile a la garson silüetler mevcuttu. (A la Garson demek Coco Chanel demek)

MODA TARİHİNE BAKIŞ: 1910-1920

Birinci Dünya Savaşı bu döneme büyük damga vurmuştur. Savaş öncesindeki dönemde modanın kalbi olan Paris’te Rus balesinin halkı etkisi altına almasıyla korse kullanımından yavaş yavaş vazgeçilmeye başlandı. Parisli kadınlar egzotik ve oryantel dekoltelerden heyecan duydular. Yine bu dönemde iç giyimde ihtiyaçlar farklılaşır.


Bu dönemde modanın en önemli ismi Paul Poiret’dir. Bugün kola şişesinin benzeri çok dar ve küçük adımlar atılarak yürümenin mümkün olduğu “hobble skirt” tasarlayarak modaya damgasını vurmuştur. Paul Poiret ilk defa canlı manken kullandı, temalı moda partilerini başlattı, vitrin tasarımlarına önem verdi ve bugün bile klasik giyimin parçası olan pileli tek parça elbiseyi tasarladı.

Savaş dönemi ise giyinme yine saklanma ve örtünme ihtiyacına cevap verir hale geldi. Bu dönemde mecburen dış dünyaya açılma ihtiyacı duyan kadınlar (ekonomik sebepler- savaş yaralılarına yardım etmek gibi) korselerden, kıvrımları ortaya çıkaran kıyafetlerden, makyajdan, romantik kesimlerden uzaklaşır ve androjen akım (iki cinsin giyim şeklinin birbirine benzemesi) başlar.Saçlar kısalır, ruj yerine vazelin kullanılır...

Dönemin moda ikonları: Gloira Swanson, Theda Bara

MODA TARİHİNE BAŞLANGIÇ

DERS 1: MODA TARİHİ (kısa kısa)


İnsanoğulunun giyinme sebepleri:

Utanç sebebiyle kapanma ihtiyacı

Dış faktörlere karşı korunma ihtiyacı

Giyinmenin biçimini belirleyen faktörler:

Neyi, niçin, nasıl giydiğimiz hakkımızda, içinde bulunduğumuz toplum hakkında çeşitli ipuçları verir. Yüzyıllardan beri giyim şekli sosyo-ekonomik sınıf, cinsiyet, meslek, rütbe, dini inanış, yerellik gibi özelliklerin bir yansıması olmuştur. Bu sebeple moda sözsüz bir iletişim şeklidir.

• Artistik ifade

• Statü gereği

• Seksüel çekicilik yaratmak

• Gelenek ve görenekler

• Ticari ilişkiler

• Teknoloji

Araba satarken kızlık soyadı başa bela

Arabamı sattım bugün. O kadar uzun bir süreç oldu ki Amerika'dan gelip de memlekete saydıran hiç bir arkadaşıma söylenmemeye yemin ettim bugün.

13:30 da koc'a ile buluştuk
14:00'da alıcı ile buluştuk.
14:20'de noterdeyiz. Sıra hemen geldi. Teyze bir iki soru sordu derken patlattı bombayı e benim nüfus cüzdanı ile ruhsat bilgileri tutmuyormuş. Nasıl oluyor söyleyim evlendim ben ya mars'tan Türkiye'ye geçiş yaptım ben ben değilim artık yeni bir insan olduğum için sistem beni tanımıyormuş.
E ne yapacağız dedik. Dediler trafik şubeye git yeniden kayıt yapılsın.
14:50 Trafik şubedeyiz. Tam anlatacağız meramımızı sıraya girdik önümüzdeki karı koca da aynı dertten müzdaripmiş danış-ma-dan öğrendik. İki dakikada sisteme kayıt yapılıyor ve tamam arabanızı artık satabilirsiniz.
15:10 tekrar aynı noterdeyiz bu sefer sıra var. Aynı teyze geldi; yeniden aynı soruları sordu sonra ikinci bombayı patlattı aracın borcu varmış. E biz gelirler dairesinden baktık borç morç yok diyoruz gidin dedi vergi dairesiden borç yoktur kağıdı getirin.
15:40 vergi dairesindeyiz. Bana 9 ay önce ceza gelmiş güya valla da billa da ben görmedim. Nerede, ne zaman, neden ceza yedim bilmiyorum. Makbuz nerde Allah bilir! Üstünden 6 ay geçmiş bir de faiz yemişiz iyi mi? Sıtkımız pek sıyrıldığı için tebelleş olmadan ödedik cezayı. Bu arada saat 15:30 da memur arkadaşlar paydos ettiği için kendilerine biraz da yalvarmamız gerekti.
16:00 yeniden noterdeyiz.
16:45 şükür işlemler bitti. Araba gitti...
Yolda alıcı amca dediki  "buna da şükür eskiden ...." eskideni dinlemek istemedim ben valla eskidenmiş...

MODA YÖNETİMİ

1 Şubat itibariyle Istanbul Moda Akademisinde (IMA) Moda Yöneticiliği programına başladım. Tamamen tesadüfen gelişti bir anda hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkıverdi ben de var bu işte bir hayır var deyip bayıldım parayı. 144 saat eğitileceğim Ağustosun son haftasına kadar. Aslında moda ile hiç ilgim yok ama bana katma değer yaratacağına inandım bir şekilde...

Kurs Nişantaşı'nda. İlk gün tanışma faslıyla başladı. Ben en yaşlılarıyım genelde yeni işe girmişler; genelde sektörden geliyorlar. Bazılarını şirketleri göndermiş bazıları yönetim becerilerini geliştirmeye gelmiş. Hocalardan biri ile hem şirketdaş hem okuldaş çıktık bu da yaşlı olmanın avantajı heralde.

Acaip keyif aldım üç saat süren ilk dersten. Moda tarihi ile başladı eğitim. Moda öyle bir kavram ki dergilerden, mağazalardan, tasarımcılardan, ikoncanlardan fazlası... Moda ekonominin, teknolojinin, sosyal hayatın hem yansıması hem temeli...İnsanın doğasından, ruh halinden, boykotlardan, savaşlardan, kadınlardan, teknolojiden, ekonomiden akla gelecek her şeyden hem etkilenmiş hem de etkilemiş.

Şimdi kafamdan geçen derste öğrendiklerimi yavaş yavaş buradan paylaşmak. İlerde belki yeni bir blog da yapabilirim bilemiyorum şu anda öğrenmekten çok haz aldım bana içinde bulunmuş olduğum ruh halinde acaip iyi geldi. Yeniden canlandım sanki; çok uzun zamandır ilk defa kendim sadece kendim için bir şey yapıyorum. Ben istedim...

Sudak Ceviche - Çiğden










Lezzet okulundan tasdikli tarif ŞEF BARIŞ AYTEKİN- 8 kişilik

Malzemeler:
1 adet portakal
1 adet limon
2 shot votka
3 shot beyaz şarap
Fesleğen, nane, soya filizi
1 sudak fileto (Mırlan balığı türevi Norveç balığı yerine somon da olabilirmiş)
Tuz, karabiber, şeker
Z.yağı
Dilimli ekmek
Lor peryniri

Haydari - Sırrı tereyağı


Lezzet okulundan tasdikli tarif ŞEF BARIŞ AYTEKİN- 8 Kişilik

Malzemeler:
500 gr süzme yoğurt
3 yemek kaşığı nane
3 yemek kaşığı tereyağı
4 diş sarımsak
Tuz

Tatlı ekşi soslu karides - yok böyle bir lezzet

Lezzet okulunda yediğimiz en en enfes tarif buydu öyleki şu anda bile tadı damağımda...

Lezzet okulundan tasdikli tarif ŞEF: BARIŞ AYTEKİN- 8 Kişilik

Bu yemeğin resmini çekmemişiz muhtmelen saniyesinde silip süpürdüğümüz için :)

Malzemeler:
500 gr karides (soyulmuş)
1 adet soğan
Kakule tatlı ekşi sos
Tuz Karabiber
Ayçiçek yağı

Mısır unlu kalamar tava

Lezzet okulundan tasdikli tarif ŞEF: BARIŞ AYTEKİN- 8 Kişilik

Antalya'da kalamarını beğendiğim bir restoran şefi lezzetli olması için bira mayasında süt ile terbiyeleyin demişti. Hiç de gerek olmadığını bizzat öğrendim. Dünyada kalamar tavadan kolay yemek yokmuş meğer...

Malzemeler:
500 gr halka kalamar (kalamarı serçe parmak kalınlığında daha ince değil kesiyorsunuz)
Mısır unu
Tuz, karabiber
Kızartmak için ayçiçek yağı

Hamsi Kuşu Roka Domates Salata



Lezzet okulundan tasdikli tarif: ŞEF BARIŞ AYTEKİN 6 Kişilik

Malzemeler:

1 kg hamsi
2 kuru soğan
200gr mısır unu
Kızartmak için ayçiçek yağı
Tuz ve Karabiber

Kocayı mutfağa soktum!

Valla da billa da ben kocayı mutfağa sokmanın yolunu buldum. Garanti emeklilik hobimle mutluyum kluplerinin avantajlarından yararlanmak istiyordum epeydir. Rakı balık kursu buldum üstelik garanti emeklilik üyelerine yanında bir kişiyi de getirme hakkı ile 90 TL'lik kurs 30 TL olunca koc'anın iş arkadaşları ile kayıt olup 9 kişilik bir ekip gittik geçen cuma günü. Bunun için bir ay öncesinden rezervasyon yaptırmamız gerekti o ayrı. Bizimle beraber yeni evli genç bir çift daha vardı bize karışmak zorunda kaldılar biz yiyip içip bir de şefleri azdırınca onlara bu kur ne kadar faydalı oldu bilemiyorum ama biz fena eğlendik.

Piola - Point Otel Balmumcu

Mönüsünde 60ın üzerinde pizza türevi barındıran ünlü italyan restoranının Türkiye'deki ilk ve tek şubesi...
Biz görev icabı gittik. Görev icabı olunca şefin en yetenekli olduğu pizzaları, salataları, penne ve tatlıları deneme fırsatımız oldu.
Girişte büyük bir barı var restoran yaklaşık yüz kişiye aynı anda servis verebilecek kapasitede. Pizzalar taş fırında pişiyor. Mekan loş, ortam rahat, şık şıkıdım takıştırmaya gerek yok.
Ben en çok dört peynirli pizzası (kuru değildi)  ile kavurmalı pizzasını (tam bizim ağız tadımıza göre) beğendim. Somonlu ve bol permesanlı penne de bence dehşet güzeldi. Şefin öve öve bitiremediği Tiramisu'yu beğendim dersem yalan olur ama genel kanı iyi olduğu yönündeydi.
Geniş şarap mönüsü ile pizza& şarap keyfi için ideal. Fiyatlar Kitchenette kıvamında.
Park problemi yok. Girişte otel valesine bırakıp fişinize Piola kaşesi vurdurursanız otopark parası da ödemiyorsunuz zaten otelin hemen yanında çok katlı otopark da mevcut.

Body Worlds - MART 2011 SON

Uzuuun zamandır gitmek için kıvranıyordum. Artık bitti derken uzatıldığını öğrendim ve geçen haftasonu koca' yı da takıp koluma gittim. İyiki de gitmişiz... 
Giriş 25 TL. 5 TL ye de audio cihazı alabiliyorsunuz. Bence almalısınız daha detaylı bilgi burada mevcut. Fotoğraf makinası yasak cep telefonu ile konuşmak yasak...



Bizde insanlar organ naklini dini sebeplerden kabul etmemişken bu insanlar vücutlarını bu iş için bağışlamışlar ve her biri bunu yaparken nasıl bir konsepti canlandıracağını bilerek atmış imzayı. Genelde ağır hastalarmış. Bol miktarda kanser hücresi gördüm çeşitli uzuvlarda. Sigara içenler bence gerçekten sigara dumanına maruz kalmış bir ciğer görünce vazgeçebilirler. Ve sadece et yiyen insanlar daha sağlıklı beslenmenin önemini anlayabilirler. Ama eminim bu sergiyi gezen herkes ölümle barışacak. Tüm sergi bir gün yaşlanacağımız ve kaçınılmak üzere öleceğimiz gerçeği üzerine kurgulanmış pek tabi kendimize iyi bakar sebze, meyve, balık yer şimdi sıkı durun ŞARAP içer (tabi abartmadan), düzenli egzersiz yapar, hayatta bir amacı ve birinin amacı olursa yüz yaşına kadar yaşayabilir hem de sağlıklı olarak. 

Alimento - İstinye

Tarabya merkezde, Tarabya yokuşundan inince hemen sol tarafta 2 katlı bir bina. Yazları terası çok keyifli oluyordur tahminimce ben yazları önünden geçerken hep gelmeye niyetlenmiştim. Geçen hafta ancak gidebildik. Pazar akşamı 19:00 da mekan bomboştu belki de gündüz çok fazla müşterisi vardı bilemiyorum. Biz üst katta bizim grup tek başımıza takıldık. Meze değil salata, balık ve rakı üçlemesini tercih ettik. Peynir, patlıcan salatası geldi, tereyağında karides yiyemedik mesela kalmamıştı. Ben balıkçıda balık türevi hele de restoranda yenebilecek cinste bir balık yemeğinin olmamasına anlam veremiyorum. Ocak başında et olmaması gibi bir şey. Balık ile yaptık kapanışı. Kelle başı ne yersen max. 50 öderiz demişti sık sık gelen arkadaşlarımız aynen de öyle oldu ama bir sorun vardı biz doğru dürüst yemedik. İki gece önce yine SET Balık'a gittik. Pazartesi ve mekan hınca hınçtı. Mönüye bir sürü yeni lezzetler eklemişler mesela şarap soslu levrek yıkılıyor; yemelisiniz... Tıka basa yedik, tatlısı ayrı mezesi ayrı meyvesi ayrı ve adam başı 45 TL ödedik. Dönerken bir kere daha anladık ki SET Balık'ın bizim gönlümüzde yeri bu kadar özelken biz başka yerde balık yiyerek mutlu olamayız. Zaten karides servis edemeyince Alimento'ya da puanını vermiştik.

SET BALIK:
http://gezmecegormece.blogspot.com/2010/02/set-balk.html

Harward Cafe - Etiler - Kış bahçesi çok sevimli!

Etiler'in yazın bahçesinde yemek yiyip şarap yudumlamak için en güzel kafelerinden birisi. İstanbullu arkadaşlarımın gençlik aşkları ile takıldıkları yani İstanbullu bir nesil için anı barındıran bir durak; belki de en eski Etiler kafelerinden birisi. Bugün üniversite günlerinden beri yapmadığım ve fakat tadı damağımda kalan bir kız kıza kafe sefası patlattım. Kış ortasında hava on derece olunca kocaları da ekip buluştuk üç kız ve ne evlilik ne çocuk çok uzun zamandır ilk defa kendimizden bahsettik.
Kalabalık ama sessiz mekanda mum ışığında yemek yiyip gelecek planlarımızdan bahsettik.Benim ikinci gelişim ilkinde yemek sonrası şarap içmeye uğramıştık. Bu sefer masa ahalisi salatalarını denedik. Benim köfteli salatanın köfteleri biraz yanmış geldi ama salatamın son tanesini bile sıyıracak kadar beğendim gelen sunumu keza diğer deneyenler de aynı şekilde. Üstelik fiyatlarını da gayet mantıklı seviyelerde bulduğumu belirtmeliyim. Muhabbet koyulaşınca kahve içmeye karar verdik. Normalde "kafe" olan yerlerde kaliteli çay kahve çeşitleri tüketmeyi bekliyor insan. Hal böyle olunca devlet misafirhanelerinde bile belki de kullanılmayan demode kahve fincanlarında gelen kahve bizi ne tad ne de sunum olarak mutlu etmedi.
Harward kafe kartı sahiplerine %12 gibi bir  indirim var. İki salata, iki su, iki kahve, bir çay ve bir sodaya 55 TL ödedik. Kahvesi vasattı ama kız kıza muhabbeti ve iyi salata yemeyi özlemişim değdi doğrusu...

Halka karıştım insanlığımı hatırladım

Kurumsal şirketim evlendikten sonra sgk da soyadı değişikliğini halledeceğini söylemişti. 3.5 yıl sonra şeytan dürttü bir araştırdım meğer şahsen başvurmak gerekliymiş. Neyse tesadüf ya bir arkadaş daha gidecekmiş beraber Fındıklı'daki SGK'ya gittik bugün. İstanbul'da ilk defa otobüse bindim. Genelde toplu taşımada dolmuş ya da metro tercih ediyordum. Saat 11:00 civarı olunca boştu otobüsler indik Fındıklı'da. Şöyle eski binalara baktık hangisi olabilir diye en köhnemişinin SGK olduğunu tahmin ederek yanaştık. Üçüncü kata çıkın dediler. Girdik sıraya asansör için, asansör geldi sıra unutuldu; üç kişilik asansöre dört kişi bindik itiş tıkış. Allahtan uzun sürmedi hallettik işimizi onbeş dakikada sonra dönüş için tekrar bindik otobüse. 

Sıcak Şarap - kırmızı sıcak ve tatlı

Ben tatlı içkileri seviyorum bu yüzden sıcak şarap da en sevdiklerimdendir. Epeydir yapmıyordum geçen hafta bir arkadaşım sordu biraz kafadan sallayarak vermiştim tarifini neyseki beğenmişler aynen kayda geçiriyorum.
Afiyet olsun :) Şiddetle tavsiye ediyorum ama dikkat yumuşak yumuşak kafa yapıyor...

Malzemeler:
½ şişe kırmızı şarap (önerim ucuzu olsun mundar olacak nasılsa)
Bir su bardağı su
1 büyük çay bardağı şeker ( yine de kendi ağız tadınıza göre ölçüleyin)
1 Portakalın kabuğu
Kabuk tarçın
Yapılışı: 
Tüm malzemeyi atıp kaynayana kadar pişirin sonra süzüp sıcak servis yapın!

OnGan - Süppperrrrrrrrrrrr

Migros'ta kahvaltılıklar ile şarap reyonu arasında görmüştüm de denemeye cesaret edememiştim. Sonra bir arkadaş önerdi portakallı cheesecake aldım 9 TL'ye. Son derece başarılı olduğuna kanaat getirince her geliş gidişimizde almaya başladık üstelik sudan ucuz da iyi mi? Karafırın'da sekiz kişiliği bunun iki mislidir taş çatlasa ama 38 TL'ye satılıyor. Bizden başkaları da keşfetmiş olsa gerek ki bir süre sonra profiterol ve tiramisu çıkarttı. Biz fiyat kalite endeksine göre profiterole de tam puan verdik. İki gün önce de profiterollü pastasını aldık onu da beğendik. Tamam lezzet dayanılmaz değil tamam bir Pelit bir Art Cafe değil ama Karafırını, Özsüt'ü onla çarpar...Kesinlikle öneriyoruz...

Milli Piyango - Sazan mevsimi de değil ama...

Bu yıl başı tövbeliydik milli piyango almaya. Sonra hadi bir tane alalım diye aslında ben bozdum kuralı ama benim koc'a sever para harcasın elini avcunu boşaltsın. Bir de sen çek felan derken baktık ki üç çeyrekliği kapmışız. Sonra ben bir gün Beşiktaş'tan aldım böylece etti dört çeyrek. Ne alakaysa eskiden de Kızılay'dan en kalabalık yerden alırdım. Çıkacaksa sana her yerden çıkar değil mi? Çıkacaksa bir taneye de çıkar değil mi?
Dört çeyrek fena para değil üstelik geçen sene çıkan iki amortiyi zahmet edip değiştirmemişken...
Yılbaşı geldi geçti iki gün sonra aydık biz; biletler vardı. Ben dört çeyreklik getirdim koc'a da gitti bir bilet getirdi. Yarım da değil hem de tam... Hani biz tövbeliydik ya bilet almaya bizimki sever en ağırını işlemeyi günahın gidip "tam" almış. Neden dört çeyrek değil de "tam" merak edip sorduk. Cevap kısa ve net "Carrefour'daki kız iyiydi"
!!!!
Şimdi kız ne açıdan iyiydi pek anlamadık. Ölçüleri mi, yüzü mü, gülüşü mü, satıcılığı mı?
Dedi ki "satıcılığı"
Nasıl satış yapıyordu? Gülerek mi, süzülerek mi sana tam bilet sattığına göre bir numarası olmalı...
Dedi ki: "Kız çok sevimliydi"
Uzun uzun kastırınca anlattı benimki. Zeki kızımızın elindeki son biletmiş; "alır mısınız?" demiş bizim ki de son bilet son şans gibi bir quantum yapıp bileti almış. Tam 32 tl net saymış kızın eline.
Kız mutlu benim ki mutlu ayrılmışlar oradan. Eminim aynı kız elindeki diğer tam biletleri de benim koc'a gibilere sonuncu diye satmıştır. Ve eminim ki elinde bir süre sonra gerçekten son bilet de kalmıştır.
Ah bu erkekler yok mu? Ya da yanlış soru mu sordum onlar ana kuzusu da "ah bu karı milleti yok mu?"

PS: Bizim biletlere sıfır TL vurdu. Ama birinin yüzünü güldürdük ya bu bize bir yıl yeter :)

İç Pilav - Annemin tarifi

Yılbaşında PTT'ciydik aslında. Bilmeyenler için söyleyim pijama-terlik-tv...İki gün kala arkadaşlarımıza davet edildik ancak ben iç pilav ve hindi alışverişini yapmış olduğum için eldeki malzemeleri pişirip gittik. İlk hindi ve iç pilav denememin oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Malzemeler: 8 kişilik-
2 su bardağı pirinç- tuzlu kaynar suda 30dk. beklet
1 paket kuş üzümü- sabahtan suya koy
1 paket dolmalık fıstık
10 adet kestane- geceden çizittir ve suya koy
1 su bardağı tavuk suyu
tavuk cigeri ve yüreği ( kasapta 1/2 kiloluk paketler halinde satılıyor)
1 tatlı kaşığı yeni bahar
Tuz
Su