Chanel Oje 505


Duty free siparişlerim çoktu bu sene. En enterasanı Boyner'de 46 TL olan Chanel'in yeni oje rengi 505 siparişi ve yanına iliştirilmiş nottu: Eğer on doların altındaysa üç tane al :)

Ben unuttum bunu Macy'de bakmayı itiraf ediyorum. Dönerken Münih Havalimanında baktım 20€ idi ama likit mikit sorun olur diye İstanbul'a erteledim alışverişi. Fiyatı 19€ idi ve Atatürk Havalimanında her iki Duty Free Shop da da yoktu. Ben de geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken öğrendimki bu renk şu anda Türkiye'de yok satıyormuş. Yani millet bir ojeye 46 TL veriyormuş...

Sevindirici gelişmeyi açıklayım o zaman Flormar bu rengin çok benzerini yapmış. No: 413 üstelik nerde 46 TL nerde 1,5 TL...Meraklılarına duyurulur ama güzel memlektimde artık modası da geçer ayağa düştü ya!!!

ABD'de alışveriş...

NY ve CA’da indirim dönemleri fiyatlar yerin dibine iniyor. Hele şükran günü öncesi yani onların deyimi ile; ki biz döndükten sonraki hafta idi;  “black friday” de alışveriş merkezleri saat 03:00 da açılmış. Saat 04:00 da evinin yanındakine giden bir arkadaşım sadece bir çift 40 numara kadın ayakkabısı bulmuş. O da 40 numara olduğu için… Onun dışında raflarda bir tane ürün yokmuş…
Yani alışveriş ve avm cenneti Amerika ama doğru zamanı yakalayabilene ve saatlerce sırada bekleyip o obez cüsseler ile mücadele edebilene.

Orange County - Her şeyin büyük olduğu şehir

Balboa Island
Adını meşhur portakal ağaçlarına borçluymuş ben görmedim ne yalan söyleyim. Çok geniş dümdüz bir ova üstünde kurulu, bir tane tepe görmeniz imkansız. Herşey XL boyutlarında ya bu memlekette yollar kavşaklar alışveriş merkezleri de bu kıvamda. Gezdiğim şehirler arasından nerede olduğumu asla bulamayacağım tek yer Orange oldu. Araba içinden etrafı izlerken anladığım kadarıyla "Five" dedikleri bir otoban üzerinde ki sanmayın bizim E5; bir sürü kavşak var işte bu kavşakların etrafına kurulu Orange. Bir tanesi Kore mahallesi mesela ocak başı yaptık üniversite arkadaşımla buluşup. Bizde etin kilosu 45 TL ya 4 kişi geberene kadar et yedik; içecekler, mezeler, salata her şey sadece 73$ tuttu. Adam başı 25TL yani...Bir diğer kavşakta "Costa Messa" diye bir yer var. Devasa caddelerin kestiği, devasa otoparkların içinde, devasa bir açık alışveriş merkezi. Bazıları outlet mağazaları ama o kadar büyükler ve kalabalıklar ki akıllı hareket etmezseniz bir gününüzü rahatlıkla  burada harcayabilirsiniz.

Disneyland C.A. - Bitsin aartıııııııııııııııııııııkkkkkkkkkkkkkkkkk!!!!

Disneyland için ideal yaş sanırım 10-15 arası içerde yaşayacaklarınız eğer bu aralığın üstündeyseniz bünyenizi fena sarsabilir; netekim bize aynen böyle oldu.
Disneyland ve Adventure park için bir günlük giriş ücreti 85$ eğer her iki parka da girecekseniz toplam 101$ vereceksiniz. Bu parayı verince içerdeki tüm eğlence yemek içmek dışında bedava. Aynı gün içinde parklar arasında gidip gelebilirsiniz de...
Biz pazar günü gittik sebebi hani şu disney filmlerindeki camdan şatonun üstünde yapılan havai fişek gösterisinin sadece bugün olmasıydı. Önce on dakikalık şov vardı, parkın meydanı hınca hınç doluyken en sonunda kar yağdı film karesi gibi...
Sabah 11:00'dan akşam 01:00'a kadar açık. Dev otopark dolarsa caddenin karşısında bir başkası var oradan shuttle alabilirsiniz. Shuttle ücretsiz. Girişten itibaren heryerde sıra bekleyeceksiniz baştan söylemesi o yüzden rahat ayakkabılar giyin. Bu yüzden bir tam gününüzü Disney'e ayırmanız akıllıca olur. Yine de vakit kazanmak isterseniz en zevkli ve kalabalık aktivitelerde "fast pass" makinası var bu makinelerden fiş alarak katılmak istediklerinize sıra beklemeden giriş yapabiliyorsunuz. Fişler ücretsiz ama bir saat sonrasına veriyor. Ayrıca sulu bir sürü oyun var bu oyunlara günün sıcak saatleri katılın ki sonra üşümeyin ve varsa imkanınız bizim maçlarda dağıtılan üfürükten yağmurluklar vardır onlardan yanınıza alabilirsiniz. 
Adventure park biraz daha büyükler için biz roller-coster, tower of terror, grizzy river, soaring ve toystory mania (tam 1 saat sıra bekledik ve tam bir hayal kırıklığı oldu) aktivitelerine katıldık. Çok vakit yoktu sonra da hızlıca Disneyland'e geçip havafişek gösterisini izleyip orada da space mountain ve adventure lande gittik.
Heyecan arayanlar için Tower of Terror (ki koc'anın ettiği küfürler aklımdan çıkmadığı için hala gülüyorum); space mountain ve California Screamin; fantazi arayanlar için ise soarin' öneririz. Özellikle ben soarin' den inanılmaz keyif aldım. Bir kuşun kanadında 3D California turu yapıyorsunuz ama o kadar güzel kordine edilmiş ki gerçekten o anı yaşıyorsunuz.
İlk günümüzde Blog Center sonrası saat iki gibi Disneyland yaptık akşam 23:00 da eve geldiğimizde pestil kıvamı şişme yatağımıza serildik...

Los Angeles'e Varış - ABD'ye 200€'ya nasıl gidilir?

2. Amerika seferimizi bu kurban bayramında yaptık. Bu sefer batı tarafına zengin ve daha beyaz Amerikalıların olduğu California’ya... CA’da yıllardır orada yaşayan arkadaşlarımızın yanında kalacaktık. Türkiye’den iki çift yola çıkıldı. Daha gezi programımızı ve otel ayarlamalarımızı yaparken çok yorulacağımız belliydi. Bir türlü karar verilemiyor; her kafadan bir ses çıkıyordu.

Biletleri aldık gidiş Sabiha olunca dönüşe bakmak kimsenin aklına bile gelmediğinden tüm organizasyonları Sabiha üzerine kurguladık ta ki beni Sabiha’nın duty free mağazalarının küçük olacağına dair derin bir üzüntü sarıp da içimdeki şeytan git biletlere bir daha bak diyene kadar. Şans mı şanssızlık mı bilemedik ama altı kafa bir olup da aynı havaalanından gidip dönmeyi akıl edememiştik. Malesef dönüş Atatürk havalimanı idi.

Sabiha’ya nasıl ulaştık ayrı muamma ben direk dış hatlarını Atatürk dış hatlar ile kıyaslayım. Temiz, geniş ve sabahın üçü olması itibariyle boştu. Ancak çalışan görevli sayısı az, sinyalizasyon kötü, pasaport kontrolü öncesi kafe vs. alternatifi az, duty free mağazaları yetersiz, lounge bir tek Wings var o da sadece kart sahibini içeri alan salak bir uçuş konseptli kart.

Hepimiz tatil için çalışmalıyız!

"Hepimiz tatil için çalışıyoruz" sloganı ödül getirmişti ajansına; ödül bir yana bu insan hayatının özeti de değil mi aslında...
Tatilden geleli dört gün oldu galiba. Tatil deyince de fiziksel olarak dinlendiğim yalandır. Her günümüz sıkı bir koşturma içinde geçti artık yatağa girdiğimizde bacaklarımızı hissetmiyorduk. Hatta ben Vegas'da kumarhanede makinaların önünde uyuduğumu itiraf etmeliyim. Ama tüm yorgunluklar bir yana ben de korkunç bir dinginlik var günlerdir. Daha bir sakinim, daha bir yapıcı ve daha bir mutlu (trafikte araba kullandığım zamanlar hariç) günlerdir sebebini arıyordum. Dinlendim desem, yalan,! Jet lag olduk zaten uyku düzenimiz ve boşaltım sistemimiz dağıldı. Şu denge bantlarından almıştım vücudun manyetik enerjisini emiyormuş dediler bir süre sebebini ona bağlamıştım ki bugün haberleri izlerken farkettim.

Yolculuk Şarkımız

Tüm LA tatilimiz boyunca ağzımıza sakız olan şarkıyı benim koc'a çocukluk günlerinden hatırladığını iddia ediyor bence oradan buradan aşırmaca ama bizi korkunç eğlendirdi. İşte size Amerika'nın en hit şarkısı;

Çatlak,patlak, yusyuvarlak
Kremalı börek
Sütlü çörek
Çek dostum çek
Amanın yoldan arabanı çek
Çek çek amca
Üstü kanca
Al sana bir tabanca
Benim abim silahşör
Dan dan dan
Dan dan baby
Dan dan çiko luko
Tu tu baby
Tu tu aleksandr
Cime cime akrobat
Cime cime u vak

Sevmiyorum seni YETER!

LA dönüşü, uçakta bir karı koca ve ortalarında on yaşında oğulları sadece babanın yüzünü görüyorum oğluna aşık besbelli bakışlarından anlamamak mümkün değil. Şımartmış yavrusunu alabildiğine öyle ki inmemize yakın bu şımarık velet “ben çorba içmek istiyorum diye” ağlamaya başlayıp da bir türlü susmayınca “vaaaaaay” dedim bizim Belfu’ya helal olsun dört yaşındaki fırtlama bizimle LA, Orange, Vegas, San Francisco arasında 2000 Km yol yaptı da bir kere sızlandığını duymadık.

Bir çift mavi göz, sarının sarısı saçlar dört yaşında bir minik peri kızı. Babası ilk kucağına aldığında “Pirelli kızı olsun” demiş bizim ki şimdilik bir “peri” kızı… Bir dergi kapağı için poz verirmişçesine poz verdi resimleri çekilirken işve, cilve, sevimlilik, güzellik hepsi onda…

Pancar Çorbası

Geçen hafta Ankara'dan dönüşte annemden pancar alıp getirdim. Bir hafta boyunca salatalarda rendeleyerek kullandım. Nar ekşisi, tuz ve balsamik sirke ile karışınca müthiş mayhoş bir şey oluyor üstüne anti-oksidan etkisini de katarsak rahatlıkla tavsiye edebilirim. Bu haftasonu elimdekilerle yemek yapabilir miyim acaba diye sofra.com.tr ye girdim bir çorba tarifi buldum. Tarif acaip kolay, bildiğiniz yoğurt çorbası yapar gibi yapıp buğdaylar iyice yumuşadıktan sonra rendelenmiş pancar ekliyorsunuz. Buğdaylar pancarla kavuşunca şekerden daha pembe pembeden daha şeker bir renk ortaya çıktı. Tabi bu renk bir çorbadan çok bir düğün pastasına yakışacağından biraz garipsiyor insan. Adeta içinde pembe bir çorapla pişmiş gibi değil mi?
Not: Benimkinin rengi sofra.com.tr deki resmine benzemese de tadı aynı yoğurt çorbası...

New York'da Beş Minare - filmde yok yok

Fragmanlarını izleyince itiraf ediyorum tüylerimin diken diken olduğu ve gitmek için çıldırdığım film. Normalde M. Kırmızıgül'ü daha önceki iki filmini hiç beğenmediğim ve zorlama olduğunu düşündüğüm için bu filme gitmezdim.
Geçen haftadan ancak yer bulunca anladık ki fragmanı izleyen bir sürü kişi benimle aynı duyguları yaşamış. Ama bilemiyorum herkes benimle aynı duygularla mı ayrıldı.
Filmde aksiyon yok, muhteşem çekimlerle hareketlendirilmiş zikir sahneleri yok, açıkçası heyecan da yok yani bunların hepsi zaten fragmana sığdırılmış. O yüzden ben aslında fragmanı hazırlayan kişiyi takdir ediyorum on numara pazarlamış.
Filmdeki müthiş ruhani insan cemaat lideri mi bilinmez ki açıkçası öyle olma ihtimali beni rahatsız etti. Hatta bu adamın sürekli bir zorlama ile muhteşem bir insan kılığına sokulmak istenmesi de beni çok güldürdü. Sanki aslında mesaj bu şahane insan iken son dakikada bir viraj alınmış da filmin özü yine zorla kan davasına bağlanmış gibiydi.
Daha önce mesaj veremediği için eleştirilen M.Kırmızıgül bu filmine bir sürü mesaj sığdırmış tam özünü anladım diyorsunuz ama sonra yeni mesajı algılıyorsunuz. Böyle böyle film benim için bitmek bilmedi.
Film değil belki ünlü bir iki polisiye dizinin bir bölümü olsa kırk beş dakikada bitse daha iyi olurdu sanki. Bitlis türküsü tek kelime ile bir buçuk saatin en güzel dakikalarıydı.

İstanbul - Tükenmişliğin hikayesi

İstanbul'a ilk gelişimi daha dün gibi hatırlıyorum...Beyoğlu'ndan nefret etmiş Ortaköy'de sükutu hayale uğramıştım. Belki de beklentilerimin aşırı yüksek olmasından bilemiyorum tek sevdiğim köprüden geçmek olmuştu ki hala en sevdiğim şey budur İstanbul'da.
İnsan bir şeyi kırk defa tekrarlarsa olurmuş derler ya üniversitede her ailemle özellikle annemla her kavga ettiğimde "çekip gideceğim İstanbul'da yaşayacağım" derdim. Fütursuzca teleffuz ettiğim cümleler bir anda gerçek oluverdi sonra zor zamanlar başladı benim için; şimdiyse itiraf ediyorum en çok anne babamı özlüyorum.
İş bulma döneminde bir ev arkadaşım vardı. Yüksek lisansta çok iyi anlaşıyorduk sonra aynı evi paylaşmaya başladık. Yürümedi; mecbur ayrı eve çıktım. Aldığım maaş ancak ev kirasını karşılıyordu babadan burslu oturdum İstanbul'da evlenene kadar. Evi tuttuk ama eşya yoktu. Bir yatak, bir TV, arkadaşımın balkonundan attığı eski bir ahşap masa, bir koltuk, bir yatak, bir iki tabak çanak.. Ocak yok, buzdolabı yok, çamaşır makinası, bulaşık makinası yok oğlu yok. Yaklaşık 2 ay böyle yaşadım ilk evimde. Allahtan kar yağmıştı o kış da, marketten aldığım eti önce bir tencereye sonra da balkonda karların arasına gömüyordum. Çamaşırlar doğru Ankara'ya gidiyor ütülenip geri geliyordu. Bir gidişimde Ankara'dan eski bir tost makinası getirdim. Izgaralarını çıkartıp elektirikli ocak yaptım onu su bile 20 dakikada kaynıyordu.

Pide Evi - Beşiktaş

Öğle yemeklerinde arada gittiğimiz pideci. İsminin aksine biz pidesini pek denemedik. Ancak söylemeliyim ki kuru fasülyesi on numara. Tokat'tan gelen hafif tatlı fasulyeler önce güvece giriyor sonra da ağır ağır tam dört saat pişmek üzere taş fırına. Yanına bulgur pilavı ve ev yapımı turşuları da ekleyince ortaya bir lezzet cümbüşü çıkıyor. Fiyatları da tam bir esnaf lokantası kıvamında pilav üstü kuru 7TL. Servis ve mekan pek başarılı olmamakla beraber güneşli bir İstanbul gününde bahçesinde oturmak da son derece keyifli.
Not: Yer tam Beşiktaş evlendirmenin karşısı...Önünde otoparkı da var.