Jukkasjarvi - İsveç / Ice Hotel Arctic Tale

ICE HOTEL NORTH POLE

Orada, uzaklarda, çoook uzaklarda, romanlarda okuduğumuzda bile gözümüzde canlandırmakta zorluk çektiğimiz hayatlar vardır, işte buna benzer bir yerde 3 masal gibi gün geçirdik Ice Hotel’de. Farklı diller farklı mevsimler bir yana tamamen başkalaşmış bir dünyaya girdik sadece 3 gece için. Şimdi aslında hiç yaşanmamış bir anıymış gibi de olsa; hayatımızın en heyecanlı tatili desek yeridir.
Uçaktan iner inmez başladı büyü bizim için; buz tutmuş zemin üzerine iniş yaptı uçağımız. Sonrasında köpek kızaklarının otellere transfer yaptığı, en kötü taksilerin bile Volvo XC70 olduğu, güzel gerçek sarı kadınlardan oluşan bir popülasyona karıştık. Direk otelimize giderken kolej hocamın kusursuz İngilizcesi ile oteli anlatan rehberimizi dinledik…
“Çok şanslısınız bu sabaha karşı hava -17 derece idi şimdi -7 derece yaz yaklaşıyor”
Gerçekten şanslıydık otel erimeden önce belki de 2009’un en son ICE HOTEL ziyaretçilerinden biri bizdik. Belki de 2009’un tek Türk çifti….
Havanın soğuk olacağı düşüncesiyle öylesine kalın giyinmiştik ki gerçekten kutuplarda bir bahar günü bize hiç ama hiç soğuk gelmedi. Rehber eşliğinde kalabalık bir grup ile beraber ilk önce buz otelin; buzdan yapılmış odalarını gezdik. Buz olmayan tek şey kapı yerine mahremiyeti sağlayan perdeler ve buzdan yatakların uyku tulumlarını ıslatmasını engellemek için kullanılan geyik derileriydi. İlk gecemizi buzlar üstünde geçirebilecek miydik?
Benim kendime güvenim sonsuzdu ama ya benim canı kıymetli kocam nasıl uyurdu?
Odaları gezdikten sonra ilk işimiz bavulları bize verilen dolaplara tıkmak oldu. Otelin tek kötü yanı bu…İlk gece dolapta yaşıyorsun…Kocaman bir soyunma odasında aynı anda soyunan 200 kişi. Felaketti, ama çaylar beleşti...
Sonrasında biraz kutup halkına karıştık. Amacımız gece rahat uyumak için bir şişe votka almaktı ancak marketlerde sadece bira satıldığı için biranın bizi ısıtacağı umuduyla tamamen donmuş Torn Nehrine inerken ellerinde kayakları ile okuldan dönen çocuklara rastlayınca anladık ki evrende tamamen farklı bir noktadayız. Annem bana “komşudan tuz iste de gel dese” bin dereden su getireceğim bir memleketteyiz. Ve burada bebekler ve çocuklar mor burunları, sarı kafaları ve kırmızı yanakları ile çok sağlıklı ve mutlu gözüküyorlar.
Evler küçük, IKEA’nın neden 40m2 içinde oda düzeni yapmaya çalıştığını anlıyoruz artık.
Nihayet gece olup, uykusuzluktan sızma kıvamına gelip, herkesin teker teker buzdan yataklara geçmeye başlayıp, “dressing room” içinde tek çift kalınca mecburen biz de iki kişilik tulumumuzu alıp odamızın yolunu tuttuk. 409 numaralı oda bizim akşam yemeklerimiz için buzdolabı olurken (catering acaip pahalı) gece için konaklama noktamız oldu. Bir yatak ve bir perdeden oluşan odada iki kişilik yatağa zar zor yerleşip anlatıldığı gibi acayip ısınan uyku tulumları içinde sadece nefes almamız için açıkta kalan delikten donan burunlarımız ile uyuya kaldık. 30 dakika süren bu uykudan kocamın sıkıntıdan kaşımasıyla uyandım. Adam mekanı bir tabuta benzetip, beni koca tulumun içinde tek başıma bırakıp, geceyi geçirmek için “dressing room”a geri döndü. Ben ise ilk beş dakikanın sonunda yeniden uyumuştum bile….
Sabah saat 7 ye doğru uyandığımda tulumu tek başıma vucut ısımla ısıtamadığım için titreyerek uyandım. Ama henüz çok erkendi ve ben kesinlikle lingonberry juice içmeden bu odadan çıkmayacaktım. Kafamı da tamamen tuluma gömüp bir saat daha uyumak yeterli gelecekti….Bir sonraki uyanmam flaşlar eşliğinde oldu. Resmimi çeken kocamın hemen arkasından İsveçli kız lingonberry juice ikram etmek için odaya girdi. Veeee artık -7 derecedeki uyku sınavını başarıyla geçtiğim tescillenmişti. Kocamla dressing roomda uyuyan bir tek Allah’ın kulunun olmaması da göğsümü kabartan ayrı bir noktaydı…Yine de ben şanslıydım artık yaz geliyordu ve gece sıcaklık min. -9 olmuştu.

Köpek kızakları:

Jack London kitaplarından fırlamış gibi hayat kutupta. İlk günün atraksiyonu köpek kızakları ile donmuş Thorne nehri üzerinde alacağımız 2 saatlik tur olacaktı. “Dharma Initiative” kıvamı kalın kıyafetlerimizi otelden bedava aldıktan sonra ekibin geri kalanı ile buluşup köpek kızaklarına ulaştık. 12 tane köpek, cılız mı cılız, hiç de filmlerdeki gibi kocaman değillerken bizi 2 saat boyunca taşıdılar. Köpek kızağının inceliklerini de öğrendik. En arkadakiler en çok koşanlarmış. En öndekiler ise yönü sağlıyorlarmış. Bu köpekler ile yılda bir iki defa ödüllü yarışmalara katılan rehberler ile bir Kızılderili kulübesinde kahve molası verdik. Burada Isveç ve Norveçli iki çift ile daha sohbet etme fırsatımız oldu. Türkiye’yi çok iyi biliyorlar. Özellikle yemeklerimizi ve tatlılardan sütlaçı… Onlara göre İstanbul tam bir Avrupa kenti, ulaşımın ne kadar harika olduğunu söyleyince bir ara hangi İstanbul’dan bahsettiğimizden emin olmasak da duyduğumuz şeyler acayip hoşumuza gitti.

Auroralar:

Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimine göre kapalı havada görünmüyor kimine göre her zaman aynı saatlerde oradalar. Kimine göre manyetik bir oluşum kimine göre uzaylılar…Ne olursa olsun gökyüzünde mavi, yeşil, kırmızı ışık oyunlarını izleyince yaratana olan inancınız biraz daha artıyor. Her gece saat 9-10 arası gök yüzünde doğal ışık oyunları başlıyor. Ve bırakın bizim ilk heyecanımızı orada yıllardır yaşayan insanlar her gece bu olayı festival gibi yaşıyorlar… İkinci günün aktivitesi aurora turu oldu. Aksam saat 20:00 da 12 kişilik bir ekip, 2 metrelik rehberimiz ve onun sakalı eşliğinde kar motorlarına atlayıp ormana karıştık. 2 saat boyunca yüzümüz felç olmasın diye dua edip bir yandan da tek elle etrafı kameraya çekmeye çalışarak akşam yemeği için müthiş sevimli bir kulübede mola verdik. Ve işte aurora: kuzey ışıklarını bu sefer daha net izleyip resimlerini çekmeyi başarmıştık.

Bu turda bir sürü yeni berry türü öğrendik. Cranberry, cloudberry, lingonberry, strawberry, crownberry, blueberry, blackberry…

Otel odaları:

Bu otelde iki tip oda var. Sıcak odalar ve buzdan odalar. Her ikisinde de konaklayabilirsiniz ancak sağlık açısından 2 geceden fazla buz otelde kalmanızı önermiyorlar. Biz ilk gece buzdan odalarda 2 gece de warm suit-lerde kaldık.
Sıcak odalar Antalya’daki 5 yıldızlılardan daha güzeller. Buzdan otel her sene Mart sonunda eriyor ve her sene nehir donunca Kasım ayında yeniden inşa ediliyor.
TVler İngilizce seslendirme; İsveççe alt yazı bu sayede CSI serisini izlemeye devam edebildim.
Odalarda wireless olduğu için evimizi rahat rahat arayıp; çektiğimiz fotoları anında memleket ile paylaştık.
Bir de buz bar ve buz kilise var ki burada da her şey buzdan. Protestan oldukları için mum yakma olayları yok böylece buzun erime ihtimali de yok. Her gün 3-4 tane nikah vardı. İlginç düğün isteyenlere önerilir. Gerçi kilise nikahı ama olsun!!!

İnsanlar:

Hiç soğuk değiller aksine cana yakınlar. Yani bizi yıllarca yemişler “bir Türk dünyaya bedel” diye ...

Bir daha olsa bir daha giderim...

3 yorum:

inci dedi ki...

nefis bir anlatım seni kutluyorum .gerçek hikayeler her zaman daha keyifli okunuyor .diğer yazıların gibi bu da çok hoşş.

iclal dedi ki...

Kutlarım çok güzel anlatmışsın. Benim diyen yazarlara taş çıkartırsın... Gidip görmüş kadar oldum.

Adsız dedi ki...

yorumlar beni çok güldürdü. sanki rekabet varrr.