Dedim ya severim ben tarihi yerleri gezmeyi ve görmeyi; başkalarının geçmişteki hayatlarını merak ediyorum. Kimbilir belki de yıllar yıllar önce orada başka bir hayat yaşamış da olabilirim.
Beni tarihi güzellikleri ile etkileyen başka bir yerde Bergama oldu. Yine değerini yeterince bilmediğimiz ve hatta tren yolları yapılırken bu güzelliğin %70'ini Almanlara kaptırdığımız ve muhtemelen Almanya'da daha şevkatle sergilenmekte olan Bergama kenti. Almanlar bu değerlere bizden daha iyi sahip çıkmışlar ve geri de vermek istemedikleri için tüm gerekli çalışmalar Alman Hükümeti tarafından yürütülüyor. Bergama'da iki nokta var gezilmeye değer. Kent hep anlatıldığı gibi depremde yıkılmış; dağın eteklerindeki akrapol ile akıl hastanesinin olduğu yol toptan yok olmuş. Önce akrapol'e çıkıyoruz. Saat öğleden sonra 17:00 gün batmaya başlamış. Gün batımında kolonların arasında gezinmek daha bir keyifli oluyor. Yine en çok Japonlar var. Kolum kadar objektifleri ile ne muhteşem manzaralar çekiyorlardır eminim... Yunanlıların artık olmayan Akropolis'ine çok benziyor ama tek farkla bizimki dimdik orada duruyor.
Bergama müzesine giderseniz neredeyse tamamı sağlam olan bir çok heykel göreceksiniz.
Gelelim dünyanın ilk akıl hastanesine. Ege topraklarını Yunanlıların ve diğerlerinin neden bu kadar çok istediklerini anlıyorum. Su var ve toprağı bereketli. Eee dağlarından yağ ovalarından bal damlıyor!
Su sesi ile tedavi ederlermiş burada hastaları. Dehlizler var gerçekten hala damlayan suyun sesini duyuyorsunuz. Hastane bahçesine gelmeden önce Bergama'nın kutsal dağına doğru bakarsanız durduğunuz yerden oradaki ihtişamı görüyorsunuz... O dağ ile bu hastane arası pazar yeriymiş. Karum yani...Sağlı sollu dükkanlar varmış etrafında da evleri.
İki uyarım var. Bir eşek arılarına dikkat edin! İki Bergama'dan çıkarken 2. ışıkları geçtikten sonra sağdaki ilk pideci durup pide yiyin. Adını hatırlamıyorum ama tadını unutamıyorum :)
0 yorum:
Yorum Gönder