Şeytanlar ve Melekler kitabını Milano’dan Pessaro’ya trenle geçerken okumuştum bir solukta 4 yıl önce. O zamandan beri doya doya Roma’yı gezmek istiyordum.
Roma’da çeşmeler bir başka güzel. Ankara’da olsa Melih amca her birine don giydireceği için iyi ki bizde yok dedirtecek cinsten. Biz razıyız Ankara’nın en güzel köşelerinde çaydanlıktan fincana su aktığını gösteren heykelleri görmeye.
Ben en çok Piazza Navona’yı sevdim. Belki de en güzel pizzayı da orada yediğimizdendir.
Roma’ya yazın gidilmeli, minik birer motor kiralamalı ve her yer motorla gezilmeli.
Roma’da metroya biletsiz binilmemeli ve bilet mutlaka saklanmalı. İnanılmaz suiistimal edildiği için köpek eşliğinde her an karşınıza bir polis çıkıp biletinizi sorabilir…
Ben sanırım İtalya’ya aşık oldum her daim gidesim var.
Roma’daki 4 yıldızlı ve sanırım yıldızlarını Musollini zamanında almış otelimize vardığımızda akşam saat 8’e geliyordu. Acayip yorgunduk ama merkeze inmeyi kafayı koyduğumuz için daha odalara yerleşmeden resepsiyondan tüm ulaşım alternatiflerini öğrenmiştik. Biz treni seçtik…Trenle merkez istasyona 35 dakika gittik. Yolda nereye gitsek diye İtalya kitabına bakarken Spagna’nın yazın çekilmiş resmine bayıldığımız için İspanyol Merdivenlerine gitmeye karar verdik. Merkez istasyondan metroya kadar 15 dakika kadar yürüdük ve 3 durak ötede Spagna’da indik. Her akşam yaptığımız gibi yine pizzaları yuvarladık. Estonyalı yakışıklı garsonumuzun önerdiği ev yapımı şarapları içip soğuğa karşı yeterince yakıt aldıktan sonra iyice boşalan Roma sokaklarında gezinmeye çıktık. Saat 19:00’dan sonra hayat duruyor burada… Alıcısı tok, satıcısı tok…Spagna meydanının civarı son derece lüks mağazalar ile dolu… Kapalı olmalarına rağmen yılbaşı arifesi olduğu için hepsi ışıl ışıl…Sokaklar daracık, taş binalar en fazla dört katlı ve Nişantaşı havası var… Otopark problemi dikkatimizi çekti. Sedan felan yok aksine tüm sokaklar iki kişilik arabalar ile dolu üstelik burası muhtemelen son derece zengin tiplemelerin oturduğu bir semt.
Akşam geldiğimiz güzergahtan 22:30 da otele dönüşe geçiyoruz.
Ertesi güne Vatikan gezisi ile başladık. Sonrasında yine turla Collesium, Aşk Çeşmesi gibi klasikleşmiş mekanları turlayıp ve nihayet daha fazla rehberimize tahammül edemeyip ayrıldık. Aşk çeşmesi meğer Spagna’ya pek yakınmış. Öğle yemeği için Spagna’ya yürürken minik bir Tahtakale alıştırması yapıyoruz. Çinli amcalar burada yüzlerce hediyelik eşya mağazası açmış. Biraz alışveriş yaptık nihayet ucuz bir şeyler bulmuş olmanın keyfiyle…
O akşam saat 23:00 da Spagna’da turdan bir anne kız ile buluşacağız çünkü onlar da bizim gibi tura extra para bayılmak istemiyorlar ve kendi kendilerine gezme arzusundalar.
O gün yürü yürü sırtımızda 5 kilo yük sırt çantası ile her yerde binlerce resim çektirerek Roma’yı gezdik. Yürümekten yorulunca otobüse terfi ettik. Akşam yemeğimizi tüm seyahatin en sevimli restoranında Piazza Navona’da yedik. Pizzacının kralı Napoli’den çıkarmış. Bu arkadaşlar Napoli’li idi ve bize ertesi gün gitmeyi planladığımız Napoli hakkında öğütler verdiler. Takı, tuka ve hatta fotoğraf makinesi bile götürmemizi önerdiler. Süper hırsızlık yaptıklarını anlattılar…
Saat 23:00 da buluşma gerçekleşti. Önce metro ile merkeze sonra 15 dakika yayan trene gittik. AAA bir de ne görelim tren dükkanı kapatmış…Nasıl da fena bir semt her yerde grafitiler var ürküyorsunuz. (Aslında bizim tren yolculuğumuz boyunca sadece grafiti görüyorsunuz. Burada sanat akımı olmuş) Önce bir panik yaşadık hani tek başımıza da değiliz ki. Otel cehennemin dibi; sonra Ankara’lı aile de bizden çıktı otobüse binelim önerisi pek tuttu. Bir çöpçü amca ile işaret dilinde anlaşıp 105 numaraya bineceğimizi ve bunun için merkeze gitmemiz gerektiğini anladık. Başladık gerisin geri yürümeye. Çok şükür adamlar (bize benzetiyoruz ama) bize benzemiyorlar. Otobüs saatlerini ve kalkacak durağı kolaylıkla panolardan okuyup tam da saatinde kalkan otobüse biniyoruz. Şoföre çat pat Giardinetti’de ineceğimizi anlattık (sonradan öğrendim bahçe demekmiş etrafta bahçe de yoktu ama …)
Tanrım otobüsteki tek beyaz biziz. Hintli ve Paki olduğunu tahmin ettiğimiz ve Müslüman olduklarını kafalarındaki takkeden anladığımız yüzlerce erkek. Neyse ki din kardeşlerimiz. Benimkinin sinirleri bozuk zira adamlar inanılmaz kötü kokuyor ve durup dururken bir de yaşlı teyze ve kızına bakıcılık yapmak zorundayız.
O kadar çok gittik ve o kadar çok durakta durduk ki ilk yarım saatin sonunda şoförü sürekli “Giardinetti” diyip geldik mi diye sormaktan bıktırmış olmalıyım ki adam kaç durak kaldığını bize eliyle her defasında işaret etmeye başladı. Çok şükür varıyoruz gece 01:30 ve biz gerginlikten pestil gibi uykuya dalıyoruz.
Güya ertesi gün hızlı trenle Napoli ve Pompei’ye gidecektik nerdeeee… Öğlene doğru uyandık. Ama iyi de oldu günlerden sonra sıcak bir duş alabildik. Otel o kadar eski ki turdaki herkes aynı anda duşa girdiği için sıcak su ile yıkanmak imkansız. Gerçi o duşa kabin öylesine pis ki yıkanmasak mı acaba diye de düşündürüyor. Fransa’da var mıydı hatırlamıyorum ama İtalya’da tüm otel banyolarında bezden peçeteler var. Sakın bunlara yüzünüzü felan silmeyin amcalar orada o bezlere taharetlendikten sonra popolarını siliyorlar!
0 yorum:
Yorum Gönder