Sevmek bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı

Maya: İlk Göz Ağrımız
Tarabya’yı seviyorum, hemen hemen bütün arkadaşlarımız bu civarda oturuyor hal böyle olunca yemek sonrası çayımızı misafircilik oynayarak içebiliyoruz. En güzeli bizde yemek olmayınca birine ekşiyebiliyoruz. Ya da nevaleleri birleştirip ortaya karışık yapıyoruz.
Yine böyle akşamlardan birisiydi bu sefer rakı eşlik etmişti bize. Ben her zamanki gibi sağlamdım da benimki yine biraz kaçırmıştı. Hatta aramız bu yüzden de limoni ayrılmıştık 3 apartman ötede oturan arkadaşlarımızdan….
“Psikolojim iyi değil, içicem” diyordu…İçti de…
Ben önde (küsüm ya) bu da 5 adım arkamdan tın tın geliyordu. Birden “bak arkanda ne var” dedi…Sululuk yapıyor kesin dedim pek isteksiz arkamı döndüğümde gördüm! Ayaklarının dibinde avuç içi kadar bir kedi yavrusu… Bizimki eğilmiş ufaklığı seviyor… Oysa değil mi ki bizim ki hijyen manyağıdır. Kedi, köpek, kuş hiçbir hayvanı sevmez ve hatta sokakta elimi tuttuğu nadir anlar yolun karşısındaki köpekten korktuğu zamanlardır… Köpek korkusunu askerde yenmişti. Ben hangi hayvanı sevsem ellerimi yıkayana kadar bana dokunmayı sevmeyen adam bu kediyi hoooop yukarı kaldırmıştı bile…

Kedi kir içinde; kulakları, suratı her yeri araba yağı olmuş. Belli ki üşümüş araba motorlarının arasında ısınıyor… O kadar zayıf ki kaburgalarını elinizle hissedebiliyorsunuz… Sağ kulağının ve kuyruğunun dışında sanki beyaz bu kedicik…
“Aç bu” dedi…”Hadi götürelim süt verelim buna”…
Ağzım açık, ben eve gittim süt almaya; bizimkisi kediyle birlikte otoparka gitti… Kedinin gıkı çıkmıyor. Zorla biraz süt içirdik. Biz de banka oturduk uzaktan izliyoruz. İki de bir kucağımıza çıkmaya yanımıza geldikçe yeniden sütün başına koyuyoruz. Bir süre sonra apartmanın kedilerinden biri geldi. Bizim ufaklığın 4-5 katı uzaktan pusuya yattı bunu izliyor. Benimki korktu bir şey yapacak diye. “Eve alalım mı” dedi “bu gece kalsın yarın götürürüz veterinere aşılarını yaptırırız”…
Benim küçükken de bir kedim vardı annem tüyü kist yapıyor diye vermişti o zamandan beri İstanbul’da yalnız yaşarken hep bir kedi hayali kurmuş ama bakmaktan korktuğum için alamamıştım. Teklife balıklama daldım. Aldık bizim ufaklığı evin balkonuna getirdik…
“Alex koyacağım adını” dedi.. Erkek mi dişi mi onu da bilmiyoruz!…Ben bizimkisi ne dese kabul edecek durumdayım gıkımı çıkarmadım…. Alex’e ayakkabı kutusundan bir yatak yaptık içine de havlu koyduk. Bin yıllık yatağıymış gibi hemen girdi içine ve ilk defa miyav dedi anlamıştık bize teşekkür ediyordu. Ayakkabı kutusunun kapağının içine toprak koyup tuvalet yaptık sonra kapıyı kapatıp biz de yattık…
Kediler çok temiz hayvanlar. Sabaha sütü bitmişti. Tuvaletini de nereye yapacağını bilmişti Alex.

Alex’in Alex olamayacağını söyledi bize veteriner. Dişiymiş meğer iyi mi yeni isim bulmamız gerekecekti. Aşıları yapıldı. Pire tozu damlatıldı. Bir de yıkadık orada misler gibi…Gık demedi ex-Alex. Pati bile oynatmadı kaderine razı kurbanlık koyun gibi yıkandı. 800 gramdı ve en fazla 3 aylık. Kartı benim adımla açıldı.
O kadar zayıftı ki kocayla karar verdik; bir hafta balkonda bakıp fazla da alışmadan bırakacaktık. … O ikinci akşam altın yemeğimiz vardı. Geç kalmıştık. Aldığımız özel kumunu yeni leğenine koyup bir de kedi mamasını hazırlayacağız diye geç kalmıştık. Altın gecesinde herkes kendi bebeklerinin marifetlerini anlatırdı hep, biz de sadece gülerek eşlik ederdik. Vay be artık bizim de marifetlerini anlatacağımız bir şeyimiz olmuştu.
Dönüş yolunda Meksika’dan konuşurken “MAYA olsun” dedi. “Kedinin adını Maya koyalım”
Hayatımız Maya oldu bir anda…Yataktan bir türlü erken kalkamayan ben, ben ki kocaya kahvaltı hazırlamayan Maya’nın kahvaltısı için erkenden kalkar olmuştum… Eve erkenden gelip mamasını tazeliyorduk… Akşam TV izlemez olmuştuk… Yanında yemek yiyor balkonda çay içiyorduk…3-4 günde iyice bağlanmıştık….
Benimki her öğlen pet shop gezip akşama gelirken Maya’ya yataklar, oyuncaklar, mama kapları, tırnaklarını sürtsün diye özel halılar alıp geliyordu…
Haftada en az 2-3 defa dışarı çıkan biz 3m2 de yaşar olmuştuk…Kucağa oturmayı, avucumuzdan yemeyi öğrettik. Başardıkça aferin maması bile veriyorduk…Çikolotaya benzeyen balık ve peynir karışımı bir şey…
İlk 5-6 gün eve almadık. Maya’nın da böyle bir talebi olmamıştı. Sonra bir gün ansızın evin içine daldı. Görememiştik nereye gittiğini. Dakikalarca aradık. Ne yatağın altında, ne aşağı katta; koltukların altında, mutfakta hiçbir yerde yoktu…Yorgan içlerine bile baktık…Sonra bir fark ettik ki Maya bunlardan hiç birisinde değildi…Televizyon sehpasının altındaki açık çekmeceden bacağın birini aşağı sarkıtmış “salaklar” der gibi kafayı da yana eğmiş bizi izliyor…
O gün evin tadını aldı. Sonraki günlerde önce salona girmesine izin verdik….Bir sonraki gün koridora, iki gün sonra ben ütü yaparken aşağı kattaydı…Maya’ya hayır demek mümkün olmuyordu. Resmen koynumuzda uyur olmuştu…
İlk haftanın sonunda Maya’ya ev bulduk. Ne kadar bağlanmış olursak olalım hayvancağız bizim yokluğumuzda balkonda telef oluyordu. Eve de almayacaktık zaten ne yapacağımız da belli değildi. Bari sıcak bir yuvası olsundu!
Böylece 2 haftayı devirdik… Yeni sahipleri uzak memleket Ankara’dan geldi kızımızı istemeye. Gerçi akraba evliliği olacaktı bizimkisi yeğenimize doğum günü hediyesi olacaktı…
Maya son derece uslu bir kediydi. Bizi hiç yormamıştı. 10 yaşındaki yeğenimizin onu çok seveceğine emindik. Bizden daha iyi bakacaklardı. Evde her gün birisi vardı. Aç kalmayacaktı, sıkılmayacaktı. Çocuklar ile hayvanlar iyi anlaşır zaten, her şey dört dörtlük olacaktı…Biz de çok mutluyduk. Güle oynaya son kez veterinere gittik. Yeğenimize bakımla ilgili tüm bilgiler verildi. Eniştemiz biraz cool takılıyordu ama teyzemiz ve yeğen Maya’nın etrafında dört dönüyordu… Oh be kızımız huzura kavuşacaktı… Bizden daha mutlu kim olabilirdi ki?
Ama olmadı, bu sevinç edici telkinler fazla uzun sürmedi. Eşyalarını arabaya yüklerken ben kocadan gizli koca benden, ayrı köşelerde içimize içimize ağlıyorduk…Teyze de birden yok olmuştu o da bizim halimize ayrı bir köşe de ağlıyordu…Mayacıksa aşıların yorgunluğundan mı bilmiyorum sessiz sessiz bir kenarda oturuyordu…Evin her odası ağlayan insanlarla doluydu…Sonra Maya gitti…Arka koltuğa bıraktık onu…Evimizin neşesini elimizle arabaya koymuş arkasından el bile sallar olmuştuk…
Eve girince sessiz ağlamalar daha sesli çağlamalara dönüştü. Ben artık Maya’ya değil de kocaya ağlıyordum galiba. 12 yıldır ilk defa katıla katıla ağladığını görüyordum…Duygularını belli etmeyen adamın ağzından 1 saat sonra çıkan tek cümle “bu kadar bağlanacağımı düşünmemiştim” oldu.
Maya’nın varlığına ne kadar hızlı alıştıysak iyi haberlerini aldıkça yokluğuna da öyle alıştık. İnsan her şeye alışıyor.
Hayatta her şey insanlar için değil mi?
Sevmek diye bir şey varmış...
Aramakmış oysa sevmek...Bulup bulup yitirmekmiş düşşel bir oyuncağı
Maya şimdi 7 aylık, 3,5 kilo ve yeni evinde çok mutlu…
Bizse bu ara her sabah mart kedilerinin dışarıdan gelen sesleriyle uyanıyoruz…

5 yorum:

Unknown dedi ki...

ya siz daha önce de biyerlerde yazarmıydınız,yazıya bayıldım ,bunu herhalde daha geniş kapsamlı düşünüyorsunuzdur.bu arada tarabyada oturmak gerçekten güzel az da olsa oturmanıza sebeplerden biri olmaktan mutlu oldum.yemek olmadığı akşamlar bize de gelebilirsiniz çaya da çok seviniriz

elif dedi ki...

1. ben 10 yaşında diil 13 yaşındaım
2.maya gerçkten mutlu onu çok sewiyorz.
3.okurkn çok duygulandk(annemin gözü doldu XD ))
4.çok güzel bi yazı ve site!!!!!

elif..

inci dedi ki...

hayvan sevgisi ona alışmak işte böyle bişey..

Adsız dedi ki...

işte öyle birşey 80'li yılların hit parçasıydı... :)

İclal dedi ki...

Süper bır yazı!! Okurken hikayenin derinliklerinde kaybolup, gözümün nemlendiğini hissettim. İleride bu yazılarını bir kitap haline getirmen dileğiyle...